Vahit KOÇ
Köşe Yazarı
Vahit KOÇ
 

YAŞADIĞIMIZ DEPREM FELAKETİ ÜZERİNE

Yaşadığımız bu deprem son yüz yılda şahit olunan en büyük deprem olarak zikrediliyor. Belki şiddet olarak daha büyükleri de vardır ama kapsamış olduğu coğrafya, insan yoğunluğu ve yıkılan binaların çokluğu açısından değerlendirildiğinde bu depremin büyüklüğünü kabul etmemek mümkün değil. Bir de bu depremin kış mevsiminde, kış mevsiminin en soğuk günlerinde, gecenin tüm ayaklarının uykuya çekildiği saati ve üstelik dokuz saat sonra aynı şiddete yakın ikinci bir depremi de düşünürsek yıkıcılığı ve ölümcüllüğü gerçekten korkunç… Meseleye deprem odaklı baktığımızda depremin bu büyük yıkımını görmemek mümkün değil. Peki milletin, ya da milletlerin bu gibi büyük felaketlerin altından kalkıp kalkamama noktasından değerlendirdiğimizde ise… Tarihte güçlü, güçlü derken birbirine bağlı, birbiriyle kenetlenmiş demek istiyorum, bu gibi sıkıntıları, felaketleri yürekten paylaşanlar var olmuşlar, bulunmuş oldukları coğrafyadaki varlıklarını uzun süre korumuşlardır. Bugün biz bu gibi felaketler üzerinden ajandalarındaki planlarını gerçekleştirmek için fırsat kollayan emperyal güçlerin hayal kırıklığına uğradığına inanıyoruz hatta gördük bile diyebiliriz. Öyle ya, yıllarca zihinlerde oluşturulmaya çalışılan ayrımcılığın, kopukluğun ve ötekileştirme duygusunun depremin şiddetinden daha kuvvetli bir şekilde yok edildiğine şahit olduk. Ülkemizin en ücra köşelerinden bile tüm insanların mallarıyla, canlarıyla kendilerini ortaya koyduklarını, yardıma koştuklarını, gece gündüz bölge insanları ile birlikte acılarını paylaştıklarını net bir şekilde gördük ve hissettik. Tekrar ifade ediyorum. İnanın bu günlerde oluşturulan sarmaş dolaş olma görüntülerimiz birçoklarının canını sıkmış, hesaplarını bozmuştur. Yaşadığımız bu büyük felaket anında kendi içimizde en ufak sürtüşme ve çekişmelerin olmamasını da çok isterdik. Keşke şunu da yapabilseydik. Depremden sonraki ilk saatlerde milletimizin en üst makamı, lideri, bir yerde babası sayılan sayın Cumhur Başkanımız tüm farklılıklara rağmen büyük bir masa oluştursaydı… Bütün siyasi parti liderlerini ve sivil toplum kuruluşlarının liderlerini bu masa etrafında toplayıp “Neler yapabiliriz” sorusunu sorup ve bu sorunun cevaplarıyla hep birlikte şekillenerek sahaya inilseydi, inanın durum çok daha farklı olurdu. O basit tartışmalara, sürtüşmelere hiç fırsat doğmaz, sahada “sen görülecen, ben görülecem” basitliğine düşülmemiş olurdu. Ve başka ne olurdu biliyor musunuz? Ankara’da kurulan bu geniş masaya karşılık Anadolu coğrafyasından hiç tavizsiz, hiç firesiz, bu zor günleri daha kolay atlatabilmek için seksen beş milyonluk bir masa ile karşılık verilmiş olurdu… Ve üstelik birlik ve beraberliğimize en ufak bir gölge düşmediğinin görüntüsünü cümle aleme en açık bir şekilde ilan etmiş olurduk. Evet... Bu gibi felaketler milletimizle ilgili hesapları olan düşmanların ağzını sulandırır. Düşmanı yok zannetmeyin. İnsan, diğer insanları tanımlarken kendini, kendi insan anlayışını, kendi etrafındaki milletlere, devletlere bakışını merkeze alarak tanımlar. Yani kendisi iyi niyetli ise herkesi de öyle zanneder. Düşman uyumaz, hatta su uyur o asla uyumaz. Düşmanın eline, onun köpürterek kullanacağı malzeme vermemek gerekir. Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın bizim canı gönülden birbirimize sarılıp kenetlenmemiz gerek. Bir tarafımız yoksa hiçbir tarafımız yok… Rabbim bizleri bu gibi felaketlerden ve daha büyüklerinden korusun…  Birliğimizi dirliğimiz daim eylesin… Kenarda bekleyen ve için için sevinen düşmanlara da asla fırsat vermesin…    
Ekleme Tarihi: 14 Şubat 2023 - Salı
Vahit KOÇ

YAŞADIĞIMIZ DEPREM FELAKETİ ÜZERİNE

Yaşadığımız bu deprem son yüz yılda şahit olunan en büyük deprem olarak zikrediliyor.

Belki şiddet olarak daha büyükleri de vardır ama kapsamış olduğu coğrafya, insan yoğunluğu ve yıkılan binaların çokluğu açısından değerlendirildiğinde bu depremin büyüklüğünü kabul etmemek mümkün değil.

Bir de bu depremin kış mevsiminde, kış mevsiminin en soğuk günlerinde, gecenin tüm ayaklarının uykuya çekildiği saati ve üstelik dokuz saat sonra aynı şiddete yakın ikinci bir depremi de düşünürsek yıkıcılığı ve ölümcüllüğü gerçekten korkunç…

Meseleye deprem odaklı baktığımızda depremin bu büyük yıkımını görmemek mümkün değil.

Peki milletin, ya da milletlerin bu gibi büyük felaketlerin altından kalkıp kalkamama noktasından değerlendirdiğimizde ise…

Tarihte güçlü, güçlü derken birbirine bağlı, birbiriyle kenetlenmiş demek istiyorum, bu gibi sıkıntıları, felaketleri yürekten paylaşanlar var olmuşlar, bulunmuş oldukları coğrafyadaki varlıklarını uzun süre korumuşlardır.

Bugün biz bu gibi felaketler üzerinden ajandalarındaki planlarını gerçekleştirmek için fırsat kollayan emperyal güçlerin hayal kırıklığına uğradığına inanıyoruz hatta gördük bile diyebiliriz.

Öyle ya, yıllarca zihinlerde oluşturulmaya çalışılan ayrımcılığın, kopukluğun ve ötekileştirme duygusunun depremin şiddetinden daha kuvvetli bir şekilde yok edildiğine şahit olduk.

Ülkemizin en ücra köşelerinden bile tüm insanların mallarıyla, canlarıyla kendilerini ortaya koyduklarını, yardıma koştuklarını, gece gündüz bölge insanları ile birlikte acılarını paylaştıklarını net bir şekilde gördük ve hissettik.

Tekrar ifade ediyorum.

İnanın bu günlerde oluşturulan sarmaş dolaş olma görüntülerimiz birçoklarının canını sıkmış, hesaplarını bozmuştur.

Yaşadığımız bu büyük felaket anında kendi içimizde en ufak sürtüşme ve çekişmelerin olmamasını da çok isterdik.

Keşke şunu da yapabilseydik.

Depremden sonraki ilk saatlerde milletimizin en üst makamı, lideri, bir yerde babası sayılan sayın Cumhur Başkanımız tüm farklılıklara rağmen büyük bir masa oluştursaydı…

Bütün siyasi parti liderlerini ve sivil toplum kuruluşlarının liderlerini bu masa etrafında toplayıp “Neler yapabiliriz” sorusunu sorup ve bu sorunun cevaplarıyla hep birlikte şekillenerek sahaya inilseydi, inanın durum çok daha farklı olurdu. O basit tartışmalara, sürtüşmelere hiç fırsat doğmaz, sahada “sen görülecen, ben görülecem” basitliğine düşülmemiş olurdu.

Ve başka ne olurdu biliyor musunuz?

Ankara’da kurulan bu geniş masaya karşılık Anadolu coğrafyasından hiç tavizsiz, hiç firesiz, bu zor günleri daha kolay atlatabilmek için seksen beş milyonluk bir masa ile karşılık verilmiş olurdu…

Ve üstelik birlik ve beraberliğimize en ufak bir gölge düşmediğinin görüntüsünü cümle aleme en açık bir şekilde ilan etmiş olurduk.

Evet... Bu gibi felaketler milletimizle ilgili hesapları olan düşmanların ağzını sulandırır.

Düşmanı yok zannetmeyin. İnsan, diğer insanları tanımlarken kendini, kendi insan anlayışını, kendi etrafındaki milletlere, devletlere bakışını merkeze alarak tanımlar. Yani kendisi iyi niyetli ise herkesi de öyle zanneder.

Düşman uyumaz, hatta su uyur o asla uyumaz. Düşmanın eline, onun köpürterek kullanacağı malzeme vermemek gerekir. Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın bizim canı gönülden birbirimize sarılıp kenetlenmemiz gerek. Bir tarafımız yoksa hiçbir tarafımız yok…

Rabbim bizleri bu gibi felaketlerden ve daha büyüklerinden korusun…  Birliğimizi dirliğimiz daim eylesin…

Kenarda bekleyen ve için için sevinen düşmanlara da asla fırsat vermesin…

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.