Vahit KOÇ
Köşe Yazarı
Vahit KOÇ
 

BOŞALAN TOPRAKLAR VE YOK OLUP GİDEN MİLLETİN EFENDİLİĞİ

                 Bir ara Yahudilerin Filistin’e nasıl yerleştikleri ile ilgili bir belgesel izlerken dikkatimi çeken bir husus olmuştu. Filistinlilerden satın alınan topraklara kurulan tarım çiftliklerinde tüm Yahudiler istemeseler de çalıştırılacaktı. Bu zorlamanın sebebi tarım yöntem ve tekniklerini öğretmek değil, gelecekte o topraklara bağlanmalarını sağlayacak anılar, hatıralar oluşturmak, o topraklar üzerine gelecekle ilgili hayaller serpiştirmekti.                   Anılar ve hatıralarla dolu bir yerin, bir mekanın, toprağın, değil elden çıkması, onun her geçen zaman diliminde büyütülmemesi ne mümkün…                  Bu olayı tersinden okuduğumuzda, yani üzerinde yaşamış olduğu topraktan kopmuş, o toprakla ilgili hiçbir duygusu, düşüncesi kalmamış, geçmişe yönelik anılardan hatıralardan yoksun, gelecekle ilgili hayallerden mahrum bir gencin veya bu gençlerden oluşan bir toplumun gelecekte düşman karşısındaki zayıflıklarını, güçsüzlüklerini ve çaresizliklerini şimdiden görebilmek çok zor olacaktır.                 Bu gün belki farkındayız, değiliz bilemiyorum ama yetiştirdiğimiz yeni neslin toprakla hiçbir muhabbeti yok. Daha beş altı yaşlarına girer girmez toprak üzerinden koparılıp eğitim öğretim adı altında dört duvar arasına, toprağa kapalı mekanlara mahkum edilmekte… Toprakla irtibatı kesilmekte…  Ve bu kesiliş belki de ölünceye, toprağa dönünceye kadar devama etmektedir.               Bu gün çocuklarımıza, gençlerimize yönelik toprakla, toprak ürünleriyle ilgili cezp edici, onun en gerçekçi dost olduğunu vurgulayan, bu dostluğu onun kimliğinin derinliklerine fısıldayan hiçbir çaba ve gayret bulunmamaktadır.               Bu yüzden, yokladığımızda hiçbir çocuğun, hiçbir gencin toprakla bütünleşmiş gelecek hayalinin, toprak üzerinden gerçekleştirmek istediği bir idealinin olmadığını görüyoruz. Bu gençlerin hepsi asgari ücret de olsa bir masa başında çalışmak, bir şehir ortamında yaşamak istiyor.              Bazen kendi kendime sorduğum şu soruyu sizinde sorduğunuzu düşünüyorum.              Dedelerimizin, babalarımızın hatta bizim gezip dolaştığımız, her bir noktasında anılarımızın, hatıralarımızın saklı olduğu ve bizlere hayal edemeyeceğimiz kadar para teklif etseler bile elden çıkarmak istemediğimiz bu topraklar üzerinde 40 veya  50 yıl sonra kimler yaşıyor, kimler dolaşıyor olacak?              Benim bile şu anda ıssızlıktan, sessizlikten çekine çekine yaklaştığım bu mekanlarda torunlarım ya da onların çocukları yaşayabilir mi?              Evet… Toprak asıldır, özdür, anadır, sığınaktır. Toprak yoksa bir hiçsin. Velev ki parayla pulla takmuk oyna…   İstersen en ileri teknolojiler senin olsun.              Toprakla barışıksan aç değil, açık değilsin. Düşmanların tehditlerine aldırmaz güler geçersin. Vermezsen verme dersin. Toprak anam cömerttir, daha alasını verir dersin. Ve üstelik herkesin eline baktığı bir efendi olursun.              Fakat bu gün öyle bir nesil geliyor ki sırtını toprağa dönmüş, toprağı küstürmüş, hızla kalabalıklara doğru koşuyor.  Bu neslin en büyük endişesi, açlığını sağlama alamama korkusudur.  Aslında bu endişe ve korku içinde olan kalabalıkları kontrol etmek, elde tutmak da derin hesapları olan açgözlü azgınlar için daha kolay olacaktır.            Gerçekte toprak boş bırakmayı, kendisiyle ilgilenilmemeyi affetmiyor.             Eğer toprağı unutursan, umursamazsan, mutlaka ona ilgi gösteren birileri, sahiplenen birileri olacaktır. Hiç kimse olmazsa yaban hayvanları sahiplenecektir.             Peki niye böyle olduk?             Yazının başına dönecek olursak gelecekle ilgili büyük hayalleri olanlar çocuklarını, gençlerini toprak sevgisiyle eğitirler, toprağın gerçek dost olduğunu yaşatarak gösterirler.             Biz mi? Hadi bakalım… Doğru şehre okumaya…  Ta ki on sekiz, yirmi yaşına kadar. Hatta daha da fazla..              Analar babalar?             Çocuklarının ardına takılıp onlar da şehre…                 İçimden kendi kendime soruyorum. “ Dur bakalım…” diyorum. Dur bakalım, toprağın gerçek dost olduğunu bu millete göstererek kim bir “efendilik” yapacak? Hangi toplum..?  Hangi toprak sevdalıları..?           Hadi hayırlısı…
Ekleme Tarihi: 08 Ekim 2018 - Pazartesi
Vahit KOÇ

BOŞALAN TOPRAKLAR VE YOK OLUP GİDEN MİLLETİN EFENDİLİĞİ

                 Bir ara Yahudilerin Filistin’e nasıl yerleştikleri ile ilgili bir belgesel izlerken dikkatimi çeken bir husus olmuştu. Filistinlilerden satın alınan topraklara kurulan tarım çiftliklerinde tüm Yahudiler istemeseler de çalıştırılacaktı. Bu zorlamanın sebebi tarım yöntem ve tekniklerini öğretmek değil, gelecekte o topraklara bağlanmalarını sağlayacak anılar, hatıralar oluşturmak, o topraklar üzerine gelecekle ilgili hayaller serpiştirmekti.
                  Anılar ve hatıralarla dolu bir yerin, bir mekanın, toprağın, değil elden çıkması, onun her geçen zaman diliminde büyütülmemesi ne mümkün…
                 Bu olayı tersinden okuduğumuzda, yani üzerinde yaşamış olduğu topraktan kopmuş, o toprakla ilgili hiçbir duygusu, düşüncesi kalmamış, geçmişe yönelik anılardan hatıralardan yoksun, gelecekle ilgili hayallerden mahrum bir gencin veya bu gençlerden oluşan bir toplumun gelecekte düşman karşısındaki zayıflıklarını, güçsüzlüklerini ve çaresizliklerini şimdiden görebilmek çok zor olacaktır.
                Bu gün belki farkındayız, değiliz bilemiyorum ama yetiştirdiğimiz yeni neslin toprakla hiçbir muhabbeti yok. Daha beş altı yaşlarına girer girmez toprak üzerinden koparılıp eğitim öğretim adı altında dört duvar arasına, toprağa kapalı mekanlara mahkum edilmekte… Toprakla irtibatı kesilmekte…  Ve bu kesiliş belki de ölünceye, toprağa dönünceye kadar devama etmektedir.
              Bu gün çocuklarımıza, gençlerimize yönelik toprakla, toprak ürünleriyle ilgili cezp edici, onun en gerçekçi dost olduğunu vurgulayan, bu dostluğu onun kimliğinin derinliklerine fısıldayan hiçbir çaba ve gayret bulunmamaktadır.
              Bu yüzden, yokladığımızda hiçbir çocuğun, hiçbir gencin toprakla bütünleşmiş gelecek hayalinin, toprak üzerinden gerçekleştirmek istediği bir idealinin olmadığını görüyoruz. Bu gençlerin hepsi asgari ücret de olsa bir masa başında çalışmak, bir şehir ortamında yaşamak istiyor.
             Bazen kendi kendime sorduğum şu soruyu sizinde sorduğunuzu düşünüyorum.
             Dedelerimizin, babalarımızın hatta bizim gezip dolaştığımız, her bir noktasında anılarımızın, hatıralarımızın saklı olduğu ve bizlere hayal edemeyeceğimiz kadar para teklif etseler bile elden çıkarmak istemediğimiz bu topraklar üzerinde 40 veya  50 yıl sonra kimler yaşıyor, kimler dolaşıyor olacak?
             Benim bile şu anda ıssızlıktan, sessizlikten çekine çekine yaklaştığım bu mekanlarda torunlarım ya da onların çocukları yaşayabilir mi?
             Evet… Toprak asıldır, özdür, anadır, sığınaktır. Toprak yoksa bir hiçsin. Velev ki parayla pulla takmuk oyna…   İstersen en ileri teknolojiler senin olsun.
             Toprakla barışıksan aç değil, açık değilsin. Düşmanların tehditlerine aldırmaz güler geçersin. Vermezsen verme dersin. Toprak anam cömerttir, daha alasını verir dersin. Ve üstelik herkesin eline baktığı bir efendi olursun.
             Fakat bu gün öyle bir nesil geliyor ki sırtını toprağa dönmüş, toprağı küstürmüş, hızla kalabalıklara doğru koşuyor.  Bu neslin en büyük endişesi, açlığını sağlama alamama korkusudur.  Aslında bu endişe ve korku içinde olan kalabalıkları kontrol etmek, elde tutmak da derin hesapları olan açgözlü azgınlar için daha kolay olacaktır.
           Gerçekte toprak boş bırakmayı, kendisiyle ilgilenilmemeyi affetmiyor.
            Eğer toprağı unutursan, umursamazsan, mutlaka ona ilgi gösteren birileri, sahiplenen birileri olacaktır. Hiç kimse olmazsa yaban hayvanları sahiplenecektir.
            Peki niye böyle olduk?
            Yazının başına dönecek olursak gelecekle ilgili büyük hayalleri olanlar çocuklarını, gençlerini toprak sevgisiyle eğitirler, toprağın gerçek dost olduğunu yaşatarak gösterirler.
            Biz mi? Hadi bakalım… Doğru şehre okumaya…  Ta ki on sekiz, yirmi yaşına kadar. Hatta daha da fazla.. 
            Analar babalar? 
           Çocuklarının ardına takılıp onlar da şehre…     
           İçimden kendi kendime soruyorum. “ Dur bakalım…” diyorum. Dur bakalım, toprağın gerçek dost olduğunu bu millete göstererek kim bir “efendilik” yapacak? Hangi toplum..?  Hangi toprak sevdalıları..?
          Hadi hayırlısı…
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.