Vahit KOÇ
Köşe Yazarı
Vahit KOÇ
 

BÖLGEMİZİN YÜZ YIL ÖNCEKİ VE GÜNÜMÜZ AKTÖRLERİ

Batılıların Orta Doğu, Doğuluların da Batı Asya diye isimlendirdikleri bölgemizin siyasi haritasına baktığımızda devletlerin sınırlarının masa başında cetvelle çizildiği net bir şekilde anlaşılmaktadır. Peki, yüz yıl önce bu sınırları çizenler kim? O dönemin bölge üzerinde hesapları olan İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar. Yeryüzünde ikinci bir İngiliz, Fransız ve İtalyan devleti olmadığı halde bu adamlar ırkı bir, dini bir, dili bir olan Araplardan yirmiden fazla devlet oluşturmuşlar. Yüz yıl öncesinin şartları belki bunu götürüyordu. Gerçekten o dönemde dağılan Osmanlılardan sonra asker yok, silah yok, ordu yok. Onlar bu bölgeye yerleşirken karşı koyacak hiçbir güç yok. Ve adamlar bir şekilde yerleşmişler. Coğrafyanın tüm zenginliklerinin akışını kendilerine yöneltmişler. Gün oldu devran döndü. Aradan yüz yıl geçti. Bölgede yine cirit atanlar aynı aktörler. Yüzyıl öncesinin aktörleri…  İngilizler, Fransızlar, yeni yetişen Amerika ve şımarık çocukları İsrail… Kimisi üç bin, kimisi beş, kimisi de on bin km öteden gelerek bölgede istediklerini yapmaya, bölgenin yeni ortaya çıkan veya değerlenen tüm zenginliklerini tekrar sağlama almaya çalışıyorlar. Yüz yıl önce bunlara karşı çıkan veya karşı koyabilen olmamış, hatta bölge halkları bu konuda birbirini ihanetle suçlamış… Yok “Araplar bizi arkadan vurdu”, yok “Türkler bizi yolda bıraktı” gibi. Bunları bir tarafa bırakalım. Yüz yıl önceki aktörler aynı misyonu bu gün de gerçekleştirirken, bizim yüz yıl önceki halklardan farkımız nedir? Geçmişte olduğu gibi, onlar bu gün bölgeye akın ederken, bölge halkı nerede duruyor? Onların yanında mı, karşısında mı? Onlar Afganistan’ı talan ederken bölge halkı nerede duruyordu? Irak’ı işgal ederken bölge halkı kimlerden yanaydı? Libya’nın zenginliklerini talan ederken ve yine, Suriye’ye yerleşmeye çalışırken bölge halkı kimlerle beraberdi? Evet, “Bu ülkeler de kendi halkına zulmetmeseydi” diyenler olacaktır. Ama bu “Yüzyıl öncesinin ve günümüzün emperyal azgınlarının bizim coğrafyamızda ne işi var?” sorusunu alt edecek bir izah değildir. Oysa yüz yıl öncesine göre, bu gün daha güçlüyüz. Askerlerimiz, ordularımız, silahlarımız var. En azından öyle görünüyor. Ama adamlar hala yeni haritalar çizmek, coğrafyamızı şekillendirmek için bölgemizdeler. Yüz yıl önce bölge ülkelerini şekillendirenlerin, yıktıkları Osmanlı devletinden sonra bizi de kendi halimize bıraktıklarını düşünmüyorum. Adamlar o kadar saf değil. Ama benim asıl  hayret ettiğim şu iki yaklaşım tarzı: Bunlardan birincisi; geçmişin o zor şartlarını göz ardı edip, devlet yapılanmasında bizim geçmişimize ters gelen uygulamalardan dolayı Atatürk’ü hedefe koyup, düşman tarafında görmek ve bize Çanakkale’yi yaşatan, İstanbul’u beş yıl işgali altında tutan İngiliz’i görmemek… Hatta dost görmek… Gerçi İngilizleri tanımış olsaydık, onların bu şeytanlığını da çözmüş olurduk. Nedir o şeytanlık? Kendilerini temize çıkarıp bütün suçları Atatürk’e yüklemek…  İkincisi de, gerçekten bu ülkenin kuruluşunda düşmanla savaşıldı, onlarla mücadele edildi. Hatta Atatürk’ün dilinden “Harici Düşmanlar…” olarak tanımlandılar. Önderlik noktasında Atatürk’ün üzerine toz kondurmayanlar, neden Atatürk’ün düşman olarak tanımladıklarını düşman bellemezler? Adamlar gerçekten de uyanık… Kendilerini öyle tanıtmışlar ki; Atatürk’ü sevenler de yüz yıl öncesinin emperyal güçlerini düşman bellememiş, sevmeyenler de… Her halükarda kazanan onlar olmuş… Yani geçmişin İngilizleri ve günümüzün hepsi…
Ekleme Tarihi: 11 Kasım 2025 -Salı
Vahit KOÇ

BÖLGEMİZİN YÜZ YIL ÖNCEKİ VE GÜNÜMÜZ AKTÖRLERİ

Batılıların Orta Doğu, Doğuluların da Batı Asya diye isimlendirdikleri bölgemizin siyasi haritasına baktığımızda devletlerin sınırlarının masa başında cetvelle çizildiği net bir şekilde anlaşılmaktadır.

Peki, yüz yıl önce bu sınırları çizenler kim? O dönemin bölge üzerinde hesapları olan İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar. Yeryüzünde ikinci bir İngiliz, Fransız ve İtalyan devleti olmadığı halde bu adamlar ırkı bir, dini bir, dili bir olan Araplardan yirmiden fazla devlet oluşturmuşlar.

Yüz yıl öncesinin şartları belki bunu götürüyordu. Gerçekten o dönemde dağılan Osmanlılardan sonra asker yok, silah yok, ordu yok. Onlar bu bölgeye yerleşirken karşı koyacak hiçbir güç yok. Ve adamlar bir şekilde yerleşmişler. Coğrafyanın tüm zenginliklerinin akışını kendilerine yöneltmişler.

Gün oldu devran döndü. Aradan yüz yıl geçti. Bölgede yine cirit atanlar aynı aktörler. Yüzyıl öncesinin aktörleri…  İngilizler, Fransızlar, yeni yetişen Amerika ve şımarık çocukları İsrail… Kimisi üç bin, kimisi beş, kimisi de on bin km öteden gelerek bölgede istediklerini yapmaya, bölgenin yeni ortaya çıkan veya değerlenen tüm zenginliklerini tekrar sağlama almaya çalışıyorlar.

Yüz yıl önce bunlara karşı çıkan veya karşı koyabilen olmamış, hatta bölge halkları bu konuda birbirini ihanetle suçlamış… Yok “Araplar bizi arkadan vurdu”, yok “Türkler bizi yolda bıraktı” gibi.

Bunları bir tarafa bırakalım. Yüz yıl önceki aktörler aynı misyonu bu gün de gerçekleştirirken, bizim yüz yıl önceki halklardan farkımız nedir? Geçmişte olduğu gibi, onlar bu gün bölgeye akın ederken, bölge halkı nerede duruyor? Onların yanında mı, karşısında mı?

Onlar Afganistan’ı talan ederken bölge halkı nerede duruyordu? Irak’ı işgal ederken bölge halkı kimlerden yanaydı? Libya’nın zenginliklerini talan ederken ve yine, Suriye’ye yerleşmeye çalışırken bölge halkı kimlerle beraberdi?

Evet, “Bu ülkeler de kendi halkına zulmetmeseydi” diyenler olacaktır. Ama bu “Yüzyıl öncesinin ve günümüzün emperyal azgınlarının bizim coğrafyamızda ne işi var?” sorusunu alt edecek bir izah değildir.

Oysa yüz yıl öncesine göre, bu gün daha güçlüyüz. Askerlerimiz, ordularımız, silahlarımız var. En azından öyle görünüyor. Ama adamlar hala yeni haritalar çizmek, coğrafyamızı şekillendirmek için bölgemizdeler.

Yüz yıl önce bölge ülkelerini şekillendirenlerin, yıktıkları Osmanlı devletinden sonra bizi de kendi halimize bıraktıklarını düşünmüyorum. Adamlar o kadar saf değil. Ama benim asıl  hayret ettiğim şu iki yaklaşım tarzı:

Bunlardan birincisi; geçmişin o zor şartlarını göz ardı edip, devlet yapılanmasında bizim geçmişimize ters gelen uygulamalardan dolayı Atatürk’ü hedefe koyup, düşman tarafında görmek ve bize Çanakkale’yi yaşatan, İstanbul’u beş yıl işgali altında tutan İngiliz’i görmemek… Hatta dost görmek… Gerçi İngilizleri tanımış olsaydık, onların bu şeytanlığını da çözmüş olurduk. Nedir o şeytanlık? Kendilerini temize çıkarıp bütün suçları Atatürk’e yüklemek…

 İkincisi de, gerçekten bu ülkenin kuruluşunda düşmanla savaşıldı, onlarla mücadele edildi. Hatta Atatürk’ün dilinden “Harici Düşmanlar…” olarak tanımlandılar. Önderlik noktasında Atatürk’ün üzerine toz kondurmayanlar, neden Atatürk’ün düşman olarak tanımladıklarını düşman bellemezler?

Adamlar gerçekten de uyanık… Kendilerini öyle tanıtmışlar ki; Atatürk’ü sevenler de yüz yıl öncesinin emperyal güçlerini düşman bellememiş, sevmeyenler de… Her halükarda kazanan onlar olmuş… Yani geçmişin İngilizleri ve günümüzün hepsi…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.