Vahit KOÇ
Köşe Yazarı
Vahit KOÇ
 

ATATÜRK’Ü GERÇEK MANADA TANIYABİLMEK… (II)

Sorumuzu tekrar soruyoruz; Peki, Atatürk’ün dine, dindarlara ve dini kurumlara karşı tavrı?   Bu soruyu cevaplandırmadan önce şu gerçeği tespit edelim. Birincisi, ülkeyi dört bir taraftan işgal etmiş bu işgalcilerin halkın diniyle, inancıyla ilgili bir takım hesap kitapları var. Bir de halkın din, Ku’ran anlayışı ile ilgili Atatürk’ün, Mehmet Akif de dahil daha bir çoklarının şahit olduğu gerçekler… Yedi yüz elli sene Müslümanların yaşadığı bu günkü İspanya’da -o zamanın Endülüs’ü –bir tane Müslüman bırakmayanlar, dokuz yüz sene sonra Anadolu ile ilgili neler düşünüyorlardır. Neler planlıyorlardır. Bu soru zihinlerimizde her zaman canlı olsun. Özü itibarıyla dünyanın Nemrutlarına, Firavunlarına, Ebu Leheb ve Ebu Cehillerine karşı duruşu salık eden İslam, Anadolu veya diğer İslam coğrafyası işgal edilirken çok az kişi, gurup ve kurum dışında ciddi manada bir direniş, bir karşı çıkış olmamış, gösterilememiştir. Hatta asıl düşmanlar görülmemiş, belki de bu düşmanların dayatması, diretmesi karşısında taviz verdiği düşünülenlere karşı çıkılmış ya da çıkarılmıştır. Aslında o zamanın olaylarını daha sağlıklı anlayabilmemiz için günümüzde olup bitenleri ciddi bir şekilde sorgulamamız gerekir. Ancak o zaman geçmişte yaşanılan olayların hakikatini bir parça yakalayabilme imkanımız olur. Nasıl mı? Bu gün Müslümanların yaşadığı coğrafya aynı coğrafya. Bu coğrafya da at oynatanlar da geçmiştekilerin torunları. Müslümanlık da  bir şekilde aynı Müslümanlık. Yine coğrafyamız aynı azgınlar tarafından dört bir yandan işgal edilirken, bizim “Müslümanlar” olarak gördüğümüz bu günün insanlarının yaklaşımına bir bakın. Çok azı hariç – onlarda çoğunluğun nazarında marjinal damgası yemişler- hangi noktada onlara “yapamazsınız, edemezsiniz” diyebiliyorlar? Nerede gerçek manada bir karşı duruş ortaya koyabiliyorlar? Aksine, ellerindeki tüm ahlaki, kültürel ve ekonomik değerleri onlara teslim etmişler, neredeyse yollarına kırmızı halılar döşeyip Müslümanların en kutsal mekanında, Kabe’de bile “Allah bunları başımızdan eksik etmesin” diye dua edip bütün Müslümanlara da “amin” dedirtmeye çalışıyorlar. Yıllar öncesinin mantığı da aynı…  1980’li yıllar… İngiltere başbakanı Margaret Thatcher  Afganistan’da toplamış mücahit liderleri… Onlara nutuk çekiyor. Onlar da tekbirlerle karşılık veriyorlar. Zavallılar… Allah için cihad ettiklerini zannediyorlar. Cellatlarına aşık tipler… Bunlar her zaman var olmuştur. Bırakalım uzakları, içinde yaşadığımız topluma bakalım.  Gerçekten, belki yaşarken farkında değiliz ama şu zamanlar dünyamızda çok büyük olaylar, kırılmalar yaşanmakta… Müslümanların yaşadığı coğrafyaya yüz yıl öncesinin insanları tarafından ciddi saldırılar yapılmakta, ya da yeni saldırılar planlanmakta… O kadar çok cemaat ve cemaat önderleri, dini guruplar olmasına rağmen bunlardan çok azı, sesi çok cılızları dışında mekanlarından çıkıp da fikir beyan eden, tavır alan, sesini yükselten var mı? Hatta daha da öte, bunlardan bir çokları Alah’ın dinini, peygamberin yüreğinden aşırıp bu azgınların planlarına ve kirli emellerine alet etme çabası ve gayreti içinde bile oldu. Ve bu tipler her zaman halkın nazarında en seçkin, en büyük insanlar olarak kendilerine yer bulabildi.  “Yahu bunlar numara” veya “gerçekten bu millet için en tehlikeli, en saptırıcı guruplar veya din anlayışı” denildiğinde aforoz mekanizmaları çalıştırıldı. Uzatmaya gerek yok. Aslında bu noktalar en iyi anlayabildiğimiz noktalar olmalı. Mesela, Atatürk’ün şu tespitini seksen yıl öncesine hapsederek değil de şahit olduklarımızı göz önünde bulundurarak bir okuyalım bakalım… “Biliyor musunuz ki Mussolini peşindekilerle buraya gelirse nasıl gelecektir? Önünde dervişler, hacılar, hocalarla gelecektir. Din adamlarını elinde silah olarak kullanacaktır.”(Atatürk’ün Bütün Eserleri c.18) Evet…  Bu gün İslam dünyasına nasıl giriyorlar? Veya yarın, Allah göstermesin, ülkemize nasıl girmek isteyecekler ve ya girmişlerdi? İşte bu din anlayışı mensuplarının gelecekle ilgili, yüreğinde şu beklentileri saklayan kişiyle barışık olması da mümkün değil. “Mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve yok edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal hale mazhar olacaktır.”(a.g.e) Aslında bu ümit var bekleyiş, bu ideal, insanlığı geleceğe bağlayan en ulvi idealin açıklaması… “ Yer yüzüne Salih kullarım varis olacaktır.” (Enbiya 105) Ha… Bir de şunu ifade etmek isteriz. Gerçekten direnen, mücadeleci insanları, mücadele ettikleri taraflarla birlikte tanımak gerekir. Karşı tarafın planlarını, gerçek niyetlerini, amaçlarını çözemezsek, beri tarafı da gerçek manada tanıyamayız. Sadece çağdaş değerlerle donatılmış bir Atatürk kimliği üzerinden hareket edilirse diğer mazlum milletleri de onların azgın emellerine teslim etmiş olabiliriz.  
Ekleme Tarihi: 23 Kasım 2018 - Cuma
Vahit KOÇ

ATATÜRK’Ü GERÇEK MANADA TANIYABİLMEK… (II)

Sorumuzu tekrar soruyoruz;
Peki, Atatürk’ün dine, dindarlara ve dini kurumlara karşı tavrı? 
 Bu soruyu cevaplandırmadan önce şu gerçeği tespit edelim. Birincisi, ülkeyi dört bir taraftan işgal etmiş bu işgalcilerin halkın diniyle, inancıyla ilgili bir takım hesap kitapları var. Bir de halkın din, Ku’ran anlayışı ile ilgili Atatürk’ün, Mehmet Akif de dahil daha bir çoklarının şahit olduğu gerçekler…
Yedi yüz elli sene Müslümanların yaşadığı bu günkü İspanya’da -o zamanın Endülüs’ü –bir tane Müslüman bırakmayanlar, dokuz yüz sene sonra Anadolu ile ilgili neler düşünüyorlardır. Neler planlıyorlardır. Bu soru zihinlerimizde her zaman canlı olsun.
Özü itibarıyla dünyanın Nemrutlarına, Firavunlarına, Ebu Leheb ve Ebu Cehillerine karşı duruşu salık eden İslam, Anadolu veya diğer İslam coğrafyası işgal edilirken çok az kişi, gurup ve kurum dışında ciddi manada bir direniş, bir karşı çıkış olmamış, gösterilememiştir. Hatta asıl düşmanlar görülmemiş, belki de bu düşmanların dayatması, diretmesi karşısında taviz verdiği düşünülenlere karşı çıkılmış ya da çıkarılmıştır.
Aslında o zamanın olaylarını daha sağlıklı anlayabilmemiz için günümüzde olup bitenleri ciddi bir şekilde sorgulamamız gerekir. Ancak o zaman geçmişte yaşanılan olayların hakikatini bir parça yakalayabilme imkanımız olur. Nasıl mı?
Bu gün Müslümanların yaşadığı coğrafya aynı coğrafya. Bu coğrafya da at oynatanlar da geçmiştekilerin torunları. Müslümanlık da  bir şekilde aynı Müslümanlık. Yine coğrafyamız aynı azgınlar tarafından dört bir yandan işgal edilirken, bizim “Müslümanlar” olarak gördüğümüz bu günün insanlarının yaklaşımına bir bakın. Çok azı hariç – onlarda çoğunluğun nazarında marjinal damgası yemişler- hangi noktada onlara “yapamazsınız, edemezsiniz” diyebiliyorlar? Nerede gerçek manada bir karşı duruş ortaya koyabiliyorlar? Aksine, ellerindeki tüm ahlaki, kültürel ve ekonomik değerleri onlara teslim etmişler, neredeyse yollarına kırmızı halılar döşeyip Müslümanların en kutsal mekanında, Kabe’de bile “Allah bunları başımızdan eksik etmesin” diye dua edip bütün Müslümanlara da “amin” dedirtmeye çalışıyorlar. Yıllar öncesinin mantığı da aynı…
 1980’li yıllar… İngiltere başbakanı Margaret Thatcher  Afganistan’da toplamış mücahit liderleri… Onlara nutuk çekiyor. Onlar da tekbirlerle karşılık veriyorlar. Zavallılar… Allah için cihad ettiklerini zannediyorlar.
Cellatlarına aşık tipler… Bunlar her zaman var olmuştur.
Bırakalım uzakları, içinde yaşadığımız topluma bakalım. 
Gerçekten, belki yaşarken farkında değiliz ama şu zamanlar dünyamızda çok büyük olaylar, kırılmalar yaşanmakta… Müslümanların yaşadığı coğrafyaya yüz yıl öncesinin insanları tarafından ciddi saldırılar yapılmakta, ya da yeni saldırılar planlanmakta… O kadar çok cemaat ve cemaat önderleri, dini guruplar olmasına rağmen bunlardan çok azı, sesi çok cılızları dışında mekanlarından çıkıp da fikir beyan eden, tavır alan, sesini yükselten var mı?
Hatta daha da öte, bunlardan bir çokları Alah’ın dinini, peygamberin yüreğinden aşırıp bu azgınların planlarına ve kirli emellerine alet etme çabası ve gayreti içinde bile oldu. Ve bu tipler her zaman halkın nazarında en seçkin, en büyük insanlar olarak kendilerine yer bulabildi.  “Yahu bunlar numara” veya “gerçekten bu millet için en tehlikeli, en saptırıcı guruplar veya din anlayışı” denildiğinde aforoz mekanizmaları çalıştırıldı.
Uzatmaya gerek yok. Aslında bu noktalar en iyi anlayabildiğimiz noktalar olmalı.
Mesela, Atatürk’ün şu tespitini seksen yıl öncesine hapsederek değil de şahit olduklarımızı göz önünde bulundurarak bir okuyalım bakalım…
“Biliyor musunuz ki Mussolini peşindekilerle buraya gelirse nasıl gelecektir? Önünde dervişler, hacılar, hocalarla gelecektir. Din adamlarını elinde silah olarak kullanacaktır.”(Atatürk’ün Bütün Eserleri c.18)
Evet…  Bu gün İslam dünyasına nasıl giriyorlar? Veya yarın, Allah göstermesin, ülkemize nasıl girmek isteyecekler ve ya girmişlerdi?
İşte bu din anlayışı mensuplarının gelecekle ilgili, yüreğinde şu beklentileri saklayan kişiyle barışık olması da mümkün değil.
“Mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve yok edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal hale mazhar olacaktır.”(a.g.e)
Aslında bu ümit var bekleyiş, bu ideal, insanlığı geleceğe bağlayan en ulvi idealin açıklaması…
“ Yer yüzüne Salih kullarım varis olacaktır.” (Enbiya 105)
Ha… Bir de şunu ifade etmek isteriz. Gerçekten direnen, mücadeleci insanları, mücadele ettikleri taraflarla birlikte tanımak gerekir. Karşı tarafın planlarını, gerçek niyetlerini, amaçlarını çözemezsek, beri tarafı da gerçek manada tanıyamayız. Sadece çağdaş değerlerle donatılmış bir Atatürk kimliği üzerinden hareket edilirse diğer mazlum milletleri de onların azgın emellerine teslim etmiş olabiliriz.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.