Vahit KOÇ
Köşe Yazarı
Vahit KOÇ
 

ACABA BUGÜNKÜ BİZİM DİN ANLAYIŞIMIZLA HZ. MUHAMMEDİN ANLATTIĞI DİN AYNI MI ?

Aslında şu önemli ve belirleyici soruyu sorarak konuyu irdelemenin doğru olacağına inanıyorum.   Gerçekten 1400 sene önce Hz. Muhammed’in anlattığı, etrafındaki insanlara tebliği ettiği ve 23 yıllık bir zaman sonunda insanların akın akın, bölük bölük, fevc fevc  yöneldiği din, şu anda bizim anladığımız, anlattığımız din mi idi acaba? Bu sorunun sağlıklı bir cevabını bulabilmek için önce din kavramından ne anlamamız gerektiğini netleştirmek gerekir. İnsanlık tarihi boyunca, ister bir avuç insanın, isterse günümüzde olduğu gibi milyarlarca insanın olduğu dönem olsun iki gurup insan, insanlık olmuştur. Bir gurup sahip oldukları güç üzerinden etrafındaki insanlara hükmetmeye, onların, ister maddi olsun, ister manevi  bütün değerlerine sahip olmaya çalışırken diğer bir gurup ise adalet, hakkaniyet ve eşitliği esas alarak onlara karşı mücadele vermiştir. Bu iki anlayışın, yani hakkı temsil edenlerle zulmü, batılı temsil edenlerin ilk karşımıza çıktığı nokta Hz Adem ve Şeytanın mücadelesi olarak görülmektedir.  Sonra bu mücadele taraftarları üzerinden Allahın taraftarları ve Şeytanın taraftarları olarak Kuran’da isimlendirilmişlerdir. Bu iki anlayış arasındaki mücadelenin her zaman öncü liderleri olmuştur. Hak ve adaleti esas alanların öncüleri Peygamberler ve onların yolunun yolcuları Salihler, Sıddıklar ve Şehitler  olarak gösterilirken, karşı tarafın yani dalalet yolunun önderleri ise  Kabiller, Nemrutlar, Firavunlar, Ebu Lehebler, Ebu Cehiller ve onların takipçileri olarak belirtilmişlerdir. Kur’an bu yolları iki tarafın öncüleri üzerinden günümüze aktarırken bütün insanları da her zihnin anlayacağı bir sadelikte direnmeyi de telkin eden bir ayırıma tabi tutmuştur… Dünyanın zalimleri…  Ve Dünyanın mazlumları… İnsanlık tarihi boyunca yeryüzündeki mücadele zalimler ve mazlumlar arası bir mücadele olmuştur. Mazlumlar adına zaman zaman çeşitli ideoloji ve anlayışlar devreye girseler bile tarihi süreç içinde bu mücadeleyi kalıcı bir şekilde omuzlayanlar peygamberler olmuştur.  Karşı taraf da hiç boş durmamış, peygamberlerin bu mücadelesini, yani zalimler mazlumlar mücadelesini çarpıtmanın gayreti içinde olmuş, peygamberleri kendi amaçları doğrultusunda şekillendirmeye çalışırken, onların getirdiği esas ve ilkeleri de halk üzerinde hakimiyetlerinin aracı olarak sunmaya çalışmışlardır. Bu yüzdendir ki asıl fonksiyonu zalimler ve mazlumlar arası mücadelenin canlı tutulması olan dinler, sonraları zalimlerle barış ilan ederek halis kullar olarak yer yüzüne varis olma iddialarından vaz geçmişlerdir. Bu gün baktığımızda Yahudilik diye isimlendirilen Hz Musa’nın tebliğ esaslarının artık yer yüzünün zalimleri ve yer yüzünün mazlumları ayırımı yoktur. Hrıstiyanlık da yer yüzünün zalimlerini ve mazlumlarını gösteremez. Aslında Müslümanım diyen insanlarında pratikte yer yüzünün zalimleri ve mazlumları iddiasından vaz geçtiklerine şahit olmaktayız. Yani bu gün dünyanın zalimleri kimdir veya arka çıkılması gereken mazlumları kimdir sorusuna bir karşılık aranıldığında bizden önce zalimlerin, içerisinde tehdit de kodlanmış olan “aramızda barış yok mu?” sorusu yükselmektedir.  Kuran bu zalimlerin özelliklerini, tinetlerini, amaçlarını ve bu amaçlarına ulaşabilmek için takip ettikleri metotları hep açık tutmuştur ve göz önünde bulundurulmasını istemiştir. İşte bu sebepledir ki Hz. Muhammed 23 yıllık bir süre içinde dönemin azgınları olan Mekke kodamanlarını, etrafındaki insanların idrakine sunmuş olduğu din anlayışıyla alaşağı edebilmiştir. Hatta bırakalım geçmişi, yüz yılımızın başında bile zalim, mazlum noktasından bakıldığında zalimin bir kısım özelliklerini bile iyi tanıyıp ve insanlara tanıtan, temel çıkış noktası insanın fıtratı olmayan Sosyalizm bile çok kısa bir sürede dünyanın yarısını şekillendirmiş, kendilerini dünyanın sahibi  olarak gören emperyal yapıya karşı ciddi bir duruş ortaya koymuş, hatta tüm evlerde, tüm mekanlarda, tüm insanlar arasında dile getirilip konuşulur olmuştur. Olması gereken… Dünyanın tek sahibi, hakimi olmak isteyen, kendi liderliklerinde tek dünya devleti kurup diğer halkları marabalaştırmak isteyen azgınları tanımak ve insanlığa tanıtmak... Ve İslam’ı dünyanın bu bir avuç azgınlarına karşı bir duruş ortaya koymaya çalışan muhalif anlayışa saf haliyle takdim edip, hareket noktası olarak sunabilmek… Böylece basit saldırılara ve  eleştirilere muhatap olan İslam bu azgınlara karşı güçlü bir şekilde dünyanın gündemine taşınmış olur… Aslında bu azgınlara karşı günümüzde söyleyecek sözü olan başka bir yapı da kalmadı…
Ekleme Tarihi: 14 Mart 2023 - Salı
Vahit KOÇ

ACABA BUGÜNKÜ BİZİM DİN ANLAYIŞIMIZLA HZ. MUHAMMEDİN ANLATTIĞI DİN AYNI MI ?

Aslında şu önemli ve belirleyici soruyu sorarak konuyu irdelemenin doğru olacağına inanıyorum.  

Gerçekten 1400 sene önce Hz. Muhammed’in anlattığı, etrafındaki insanlara tebliği ettiği ve 23 yıllık bir zaman sonunda insanların akın akın, bölük bölük, fevc fevc  yöneldiği din, şu anda bizim anladığımız, anlattığımız din mi idi acaba?

Bu sorunun sağlıklı bir cevabını bulabilmek için önce din kavramından ne anlamamız gerektiğini netleştirmek gerekir.

İnsanlık tarihi boyunca, ister bir avuç insanın, isterse günümüzde olduğu gibi milyarlarca insanın olduğu dönem olsun iki gurup insan, insanlık olmuştur. Bir gurup sahip oldukları güç üzerinden etrafındaki insanlara hükmetmeye, onların, ister maddi olsun, ister manevi  bütün değerlerine sahip olmaya çalışırken diğer bir gurup ise adalet, hakkaniyet ve eşitliği esas alarak onlara karşı mücadele vermiştir. Bu iki anlayışın, yani hakkı temsil edenlerle zulmü, batılı temsil edenlerin ilk karşımıza çıktığı nokta Hz Adem ve Şeytanın mücadelesi olarak görülmektedir.  Sonra bu mücadele taraftarları üzerinden Allahın taraftarları ve Şeytanın taraftarları olarak Kuran’da isimlendirilmişlerdir.

Bu iki anlayış arasındaki mücadelenin her zaman öncü liderleri olmuştur. Hak ve adaleti esas alanların öncüleri Peygamberler ve onların yolunun yolcuları Salihler, Sıddıklar ve Şehitler  olarak gösterilirken, karşı tarafın yani dalalet yolunun önderleri ise  Kabiller, Nemrutlar, Firavunlar, Ebu Lehebler, Ebu Cehiller ve onların takipçileri olarak belirtilmişlerdir.

Kur’an bu yolları iki tarafın öncüleri üzerinden günümüze aktarırken bütün insanları da her zihnin anlayacağı bir sadelikte direnmeyi de telkin eden bir ayırıma tabi tutmuştur… Dünyanın zalimleri…  Ve Dünyanın mazlumları…

İnsanlık tarihi boyunca yeryüzündeki mücadele zalimler ve mazlumlar arası bir mücadele olmuştur. Mazlumlar adına zaman zaman çeşitli ideoloji ve anlayışlar devreye girseler bile tarihi süreç içinde bu mücadeleyi kalıcı bir şekilde omuzlayanlar peygamberler olmuştur.

 Karşı taraf da hiç boş durmamış, peygamberlerin bu mücadelesini, yani zalimler mazlumlar mücadelesini çarpıtmanın gayreti içinde olmuş, peygamberleri kendi amaçları doğrultusunda şekillendirmeye çalışırken, onların getirdiği esas ve ilkeleri de halk üzerinde hakimiyetlerinin aracı olarak sunmaya çalışmışlardır.

Bu yüzdendir ki asıl fonksiyonu zalimler ve mazlumlar arası mücadelenin canlı tutulması olan dinler, sonraları zalimlerle barış ilan ederek halis kullar olarak yer yüzüne varis olma iddialarından vaz geçmişlerdir.

Bu gün baktığımızda Yahudilik diye isimlendirilen Hz Musa’nın tebliğ esaslarının artık yer yüzünün zalimleri ve yer yüzünün mazlumları ayırımı yoktur. Hrıstiyanlık da yer yüzünün zalimlerini ve mazlumlarını gösteremez. Aslında Müslümanım diyen insanlarında pratikte yer yüzünün zalimleri ve mazlumları iddiasından vaz geçtiklerine şahit olmaktayız. Yani bu gün dünyanın zalimleri kimdir veya arka çıkılması gereken mazlumları kimdir sorusuna bir karşılık aranıldığında bizden önce zalimlerin, içerisinde tehdit de kodlanmış olan “aramızda barış yok mu?” sorusu yükselmektedir.

 Kuran bu zalimlerin özelliklerini, tinetlerini, amaçlarını ve bu amaçlarına ulaşabilmek için takip ettikleri metotları hep açık tutmuştur ve göz önünde bulundurulmasını istemiştir. İşte bu sebepledir ki Hz. Muhammed 23 yıllık bir süre içinde dönemin azgınları olan Mekke kodamanlarını, etrafındaki insanların idrakine sunmuş olduğu din anlayışıyla alaşağı edebilmiştir.

Hatta bırakalım geçmişi, yüz yılımızın başında bile zalim, mazlum noktasından bakıldığında zalimin bir kısım özelliklerini bile iyi tanıyıp ve insanlara tanıtan, temel çıkış noktası insanın fıtratı olmayan Sosyalizm bile çok kısa bir sürede dünyanın yarısını şekillendirmiş, kendilerini dünyanın sahibi  olarak gören emperyal yapıya karşı ciddi bir duruş ortaya koymuş, hatta tüm evlerde, tüm mekanlarda, tüm insanlar arasında dile getirilip konuşulur olmuştur.

Olması gereken… Dünyanın tek sahibi, hakimi olmak isteyen, kendi liderliklerinde tek dünya devleti kurup diğer halkları marabalaştırmak isteyen azgınları tanımak ve insanlığa tanıtmak...

Ve İslam’ı dünyanın bu bir avuç azgınlarına karşı bir duruş ortaya koymaya çalışan muhalif anlayışa saf haliyle takdim edip, hareket noktası olarak sunabilmek…

Böylece basit saldırılara ve  eleştirilere muhatap olan İslam bu azgınlara karşı güçlü bir şekilde dünyanın gündemine taşınmış olur…

Aslında bu azgınlara karşı günümüzde söyleyecek sözü olan başka bir yapı da kalmadı…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Ali Karaaslan
(15.03.2023 00:00 - #72291)
Hak batıl mücadelesi sürekli olagelmistir. Bu kıyamete kadar devam edecektir. İnsanın imtihanı bitmez,fırsat bulan insan sapmaya meyillidir
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.