Nişantaşı’nın o kendine has zarif sokaklarında yürürken insan bazı yüzlerin kalabalığın içinden neden böyle seçildiğini anlıyor. O gün Didem’le buluşmak için City’s’in önüne doğru ilerlerken, daha uzaktan fark ettiğim şey tam da buydu: gözlerinde taşıdığı o büyük ışıltı.
Öylesine bir parıltı değil; hedefe kilitlenmiş, dünyayı sezgileriyle okuyan, içine doğduğu çağın ritmini kendi adımlarına katan bir insanın ışığı… Ama bu ışık herhangi birine ait değildi. Bu, Didem Türkmen’in ışığıydı: dışarıdan parlamayan, içinden yükselip girdiği her ortama kendi tonunu veren bir ışık.
Tam da bu yüzden şaşırmadım aslında… Çünkü bundan birkaç gün önce yaşadığım bir anı, Didem’in içinden yükselen o ışığın artık şehre bile sirayet ettiğini göstermişti.
Geçenlerde Yenikapı metrosuna doğru yürürken kalabalığın içinde gözümü bir anda dev bir afişteki tanıdık bir ışık çekti. Duraksadım. Reklam yüzü olarak Didem’i gördüm. O an içimden, hatta neredeyse yüksek sesle, “Bu bizim Didem!” dedim. Çünkü karşımda sadece bir yüz yoktu; azmin, emeğin, kendi yolunu kendi ışığıyla aydınlatan bir kadının şehir duvarlarına taşan hikâyesi vardı. İstanbul’un o koşuşturan nefesinin tam ortasında, Didem’in bakışı insana “Ben buradayım ve bu yolculuk daha yeni başlıyor,” diyordu. O an anladım ki Didem artık sadece adını bilenlerin değil, yolu onunla kesişen herkesin hafızasına işlenen bir güç olmuştu.
Cafeye oturduk. O Türk kahvesi söyledi, ben her zamanki gibi filtre kahveme döndüm. İlk yudumlar henüz fincanın kenarında gezinirken sohbetimiz derinleşti… Ve fark ettim ki karşımda sıradan bir “başarılı profil” yok; zeka, sezgi, disiplin ve sahne farkındalığı aynı bedende toplanmış ender rastlanan bir insan duruyor.
Önce insanları tanımayı bilenlerden… Konuşurken gözlerindeki hafif bir pırıltıyla niyeti çözen, ruh tonunu anlayanlardan. Bu güçlü sezgi, onu hem iş hayatında hem sahnede diğerlerinden bir adım öne taşıyan şey.
On Parmakta On Marifet Değil,
On Parmakta On Yol Açabilen Bir Kadın
Hani “on parmağında on marifet” derler ya…
Didem’de bu cümle eksik kalıyor. Çünkü o yalnızca marifet sahibi değil; her marifeti profesyonelliğe dönüştürebilen, disipline, istikrara ve başarıya çevirebilen biri.
Kurumsal teknoloji dünyasında 14 yıllık deneyim biriktirmiş, analitik zekâsı güçlü, yıllarca uygulama uzmanlığı yapmış, bugün bir teknoloji şirketinde müşteri deneyimi uzmanı olarak çalışan bir profesyonelden bahsediyorum.
Ama hikâyesinin güzelliği tam burada:
Didem, sadece işini iyi yapan bir kadın değil; tek bir alanın sınırlarını kabul etmeyen, yeteneklerini ayrı ayrı koridorlara değil, tek bir büyük vizyona bağlayan yeni neslin temsilcisi.
Ve dahası var… Şimdi üçüncü üniversitesini siber güvenlik üzerine okuyor. Dünyanın dönüşüm hızını öyle iyi okuyor ki, geleceğin anahtarlarının nerede olduğunu bilenlerden. Öğrenme iştahı, vizyon genişliği ve stratejik zekâsı bir yöneticinin taşıması gereken tüm kodları içinde barındırıyor.
Bir Profesyonelden Daha Fazlası:
Sahnede Kendine Dönüşen Bir Kadın
Ama Didem’i Didem yapan şey; kariyerinin yanına koyduğu muhteşem ikinci evren: sahne sanatları.
Sunuculuk yapmış, yıllardır dans eden, kamera önü ve topluluk yönetimi konusunda doğal bir hakimiyete sahip… Sahneye çıktığında sanki kendi içinden başka bir karakter daha açılıyor. Salsa ve bachata alanında aktif yarışmacı.
Ve şimdi 6–7 Aralık’ta gerçekleşecek Dünya Şampiyonası için hazırlanıyor. Onu izleyen herkesin söylediği aynı:
“Hem ritmi taşıyor, hem duyguyu. Sahneye çıktığında mekânın enerjisi değişiyor.”
Bu cümleyi dans dünyasında kolay kolay kimse için duymazsınız.
Didem’de bu var.
Yalnızca teknik değil, yalnızca sanat değil…
Bir bütün olarak ‘marka insan’.
Bir dönem yüz modelliği ve foto modelliği yaptı.
12’ye yakın müzik klibinde kamera karşısına geçti.
Yarışmalardan madalya ve kupayla döndü.
Pek çok organizasyonda sunuculuk yaptı.
Bunlar bir insanın CV’sine yazacağı maddeler değildir sadece.
Bunlar, çok yönlülüğün, sahne ve zihin uyumunun, kendini geliştirme kararlılığının somut karşılıklarıdır.
Ve Ben O Gün Nişantaşı’nda Şunu Düşündüm:
Bazı insanlar başarıyı kovalayarak büyür,
bazılarıysa başarıyı kendine çeker.
Didem Türkmen ikinci grupta.
Çünkü ışığını dışarıya taşımıyor; içinden yayıyor.
Ve ben bir gazeteci olarak, yıllardır sayısız insanla tanışmış biri olarak şunu söyleyebilirim:
Türkiye yeni nesil profesyonellerini arıyorsa,
Adı sessizce parlayan o kadınlardan biri: Didem Türkmen.

