Sevgili okur, merhaba.
Kendi içimizde çıkmış olduğumuz yolculuk, güvende ve rahat hissedemediğimiz sürece devamlılığını sürdüremez. Güvende ve rahat hissetmenin mekânsal olarak bütünleşmesi gereken ortam, kişiyi dış dünyadan koruyan ve içselliğini geliştiren mekân olan kişinin evidir. Ev, ‘kendimiz olabildiğimiz’ ve ‘kendimiz kalabildiğimiz’ yerdir. Ancak; özgür olabildiğimiz, kendimiz olarak kabul görebildiğimiz, kendimiz olarak sevilebildiğimiz ve kendi oluşumuzun kısıtlanmadığı bir “ev” ortamının varlığında kendimizi güvende hissedebiliriz. Çoğu zaman göz ardı edilen, gerekli önem ve özenin gösterilmediği ‘mahremiyet’ olgusu; evin içinde güvende ve rahat hissetme hakkını içerir. Bu nedenle bu yazımda; halk dilinde ‘mahremiyet’ olarak kendini gösteren gizlilik kavramını, psikolojide karşılığı olan ‘kişisel alan’ olarak işleyeceğim.
Her insanın bir psikolojik korunma sınırı vardır. Buna kişisel alan denir. Kişisel alan; bireylerin kendilerini güvende hissetmeleri için ihtiyaç duydukları fiziksel, duygusal ve sosyal sınırları ifade eder. Kişinin yaşam alanında ve özel hayatında başkalarıyla paylaşmak istemediği tüm duygu ve düşüncelerin toplamıdır. Kişisel alan, kişisel gelişimin en önemli parçalarından biridir ve bu alanın ihlali birçok olumsuz duruma yol açabilir. Bu nedenle, kişisel sınırlarımızı belirlemek ve koruyabilmek son derece önemlidir.
Hepimiz yaşamlarımız boyunca kendimizi güvende hissetmek ve duygusal olarak rahatlamak isteriz. Ancak günümüzün karmaşık ilişkiler dünyasında, bu güveni sağlamak bazen zorlayıcı hale gelebilir. Kişisel alan, tam da burada devreye girer. Bu alan, sadece fiziksel bir mesafe değil; aynı zamanda ruhsal ve duygusal bir sığınak olarak da tanımlanabilir. Kişisel alan, bireyin kendine ait bir yaşam alanı oluşturarak, kimliğini ve duygusal durumunu korumasını sağlar. Kişisel alan; yaşadığımız her an bizi çevreleyen sınır ve mesafe olup, hangi ortama gidersek gidelim varlığını korumaktadır. Yeterli kişisel alana duyulan ihtiyaç içgüdüseldir ve nedeni bireyin kendini koruma dürtüsüdür. Kişisel alan ihtiyacı bireyseldir, kişiden kişiye farklılaşır.
Kişisel alanın olduğu yerde ‘sınır’ vardır. Kişisel sınırlar; bir bireyin duygusal, fiziksel ve zihinsel alanını korumasına yardımcı olur ve başkalarının bu sınırlara saygı göstermesini sağlar. Ayrıca, bireyin özsaygısını ve değerini korumasına da katkıda bulunur. Sağlıklı ilişkiler geliştirmek ve bireyin kendisini ifade edebilmesi için kritik bir öneme sahiptir. Kişisel alanın ihlali; stres, kaygı ve güvensizlik hissi gibi birçok olumsuz duruma yol açabilir. Kişisel alanı korumak isteyen kişi; kendini ve sınırlarını iyi bilip, korumaya çalışmalıdır. Kişisel alan, ilk olarak ‘ev’ ortamında korunmalıdır. Kişinin; kendini bir yere ait hissedebilmek için, kişisel alanını rahatça oluşturabilmeye ve bu alanına saygı duyulmasına ihtiyacı vardır. Kişisel alanın korunması; bireylerin kendilerini güvende hissetmelerine olanak tanır ve insanlar arası etkileşimlerde stres düzeyinin azalmasına katkı sağlar. Tüm bu nedenlerden ötürü her insanın, diğer insanların kişisel alanına saygı göstermesi oldukça önemlidir. Unutmayalım ki, sağlıklı bir toplumu oluşturan temel unsur güvendir. Güven ortamı da, ancak kişisel alan oluşumu desteklenerek sağlanabilir.
Güvende hissedebilmek için, ‘kişisel alan’ımızı oluşturabilmek ve koruyabilmek dileği ile…
Görüşmek üzere…