Sevgili okur, merhaba.
Hayatta her şey, bir düzen ve denge üzerine kuruludur. Bazen farkında olamasak da, o anki duygu durumumuzun ve içinde bulunduğumuz anın etkisinde kalsak da; her süreç kendi içerisinde dengeli bir şekilde devamlılığını sağlar. Her iyinin içinde bir kötülük, her kötünün içinde bir iyilik vardır. Hayatla kurduğumuz tüm temaslar ve temaslar sonucu oluşan bağlar ve bağlar sonucu oluşan ilişkiler… İyi ve kötüyü içinde barındıran gerçekliklerimizdir. Bazen bizi mutlu eden, bazen bizi hüzünlendiren zaman dilimleridir. Bu dengelerle kurulu hayatta, dengeyi kurmakta zorlandığımız tek bir gerçeklik vardır. O da ‘aşk’…
İnsan, kendi yolunu kendi kurduğu bağları sonucu oluşturduğu ilişkilerle sürdürür. Bu ilişkiler, yol boyunca gerekli olan yol ayrımlarındaki rehberlerimizdir aslında. Bundan dolayı, ilişki kurulmayan bir hayat; nereye gidileceğini bilinmeyen ve dolayısıyla ait hissedilemeyen bir süreçten ibarettir sadece. İlişki kurmak, devamlılığı ve anlamlı bir yolculuğu sağlamak için gerekli olan temel unsurlardan birisidir. Bazı ilişkiler bir zorunluluk, bazı ilişkiler bir gereklilik, bazı ilişkiler bir isteklilik, bazı ilişkilerse bir dengesizlik üzerine kurulur. Sayısız ilişkiler arasında, kurduğumuz en derin ilişkilenme biçimidir ‘aşk’. En saf, en duygusal, en güçlü bazense en güçsüz şekilde bağlandığımız; bu bağ ile birlikte varlığımıza anlam kattığımız histir. Aşk. Sayısız şekilde anlam kazanabilir kişinin kalbinde. Tek bir aşk yoktur elbette. Kişi, aidiyet duygusunun tatmin olması için birçok farklı şekilde yaşatır kalbinde aşkı. Aşk; bazen bir yaratıcıya, bazen bir mekâna, bazen bir kişiye, bazen bir canlıya, bazen bir gruba, bazense kendine duyulur. Kişi, kalbinde bazen tek bir aşkı, bazense birden fazla aşkı taşır. İlişkileri arasındaki en güçlü olan ve dolayısıyla kalbinde en geniş alanın kapladığı aşk, insanın denge kurmakta da en güçlük çektiği gerçekliğidir. Aşk, bu kadar kaçınılmaz bir gereklilikse; aşkın varlığıyla birlikte hayatımızdaki dengeyi sağlamak için ne yapılmalı? Kabullenilmeli. Aşk, bir kere kalbinizle temas ettiyse; sonsuza kadar orada kalır. Bitmez, tükenmez, sonlanmaz. Sadece, zamanla kalbinizde kapladığı alanı azalır ya da artar. Fakat kaybolmaz. Biz, aşkın kalbimizde kapladığı alanın değişmesini kabullenemediğimiz için, ‘acı’ çekeriz. Düzenimiz bozulmuştur çünkü. Dengemiz şaşmıştır. Evet, zordur. Bu denli güçlü bir duyguyla dengeyi sağlayabilmek. Ama yapabiliriz. Bu gerçekliklerle yolumuza devam edebiliriz. Sadece biraz kabul gerekli. Kabul, elbet dengeyi getirecektir.
Aşk. İnsanın en saf ve temiz şekilde kalabildiği duygudur. Herkesin kendini güvende ve huzurlu hissetme ihtiyacı vardır. Aşk, işte tam bu noktada bir sığınaktır. İnsanın, çocuksu kalabildiği yerdir. Çocuksu huzuru tattığı andır. Varlığıyla da yokluğuyla da sınayan olgudur. Hayatımızda olmalıdır, hayatımızda kalmalıdır. Korunmalıdır. Sahip çıkılmalıdır. Fakat dengeyi de bozmasına izin verilmemelidir. En büyük aşk, yaşam aşkı olmalıdır. Kişinin kendi hayat akışı. Kendi iyilik hali, kendi huzuru, kendi mutluluğu. Bu süreci besleyen ve bu sürece olumlu etki eden ‘aşk’ların kalpte kapladığı alan büyütülmeli, bu sürece zarar veren ‘aşk’ların kalpte kapladığı alan küçültülmelidir. En önemlisi de, kalpteki en büyük alanı kendi hayatına ayırabilmektir. Kendi hayatının aşkına…
Hayatımızdaki en saf ve en temiz duygu olan ‘aşk’ı, dengeleyebilmemiz dileği ile…
Görüşmek üzere…