Ayşen ENGİN
Köşe Yazarı
Ayşen ENGİN
 

MAVİ AT

     Küçük çocuk, o sabah neşeyle uyandı. Çok güzel bir sabahtı. Güneş, odasını aydınlatmış, odaya tarif edilemez bir enerji doldurmuştu. Küçük bir kedi gibi gerindi gülümseyerek. Kalkıp elini yüzünü yıkadı ve güzel kokuları takip ederek kahvaltı yapmak üzere mutfağa yöneldi.     Annesi onun için sahanda yumurta hazırlamıştı. Çok severdi sahanda yumurtayı ama üzerine reçel dökerek yemeyi severdi. Annesi şaşkınlıkla onu izlerdi. Her seferinde ’ Oğlum ne yaptın? Hiç yumurtaya reçel dökülür mü? Eski köye yeni icat mı getiriyorsun?’ derdi. Çocuk gülümseyerek reçelli yumurtasını yemeye devam ederdi.    Kahvaltısını bitirdikten sonra, giyinmek için odasına gitti. Okula gitmek üzere hazırlanması gerekiyordu. Okul forması kahverengi ve yeşildi. Hangi çoraplarını giyeceğini bilemedi. Kahverengi çoraplarını mı giymeliydi, yoksa yeşil olanları mı? Neden birini seçmek zorundayım ki?, diye düşündü. Bugün bir ayağına yeşil, diğerine kahverengi çoraplarını giymek istiyordu. Öyle de yaptı. Sonra ayaklarını uzatıp baktı, gayet de yakışmıştı. Saçlarını taradı, okul çantasını da sırtına alıp okulun yolunu tuttu.    İlk dersleri matematikti. Çok severdi matematiği küçük çocuk. Özellikle problem çözmeye bayılırdı, tıpkı bulmaca gibi gelirdi ona problemler. Ama soruları, öğretmenin istediği yoldan çözmez ,kendi bildiği şekilde çözerdi. Her seferinde de doğru sonucu bulurdu ama öğretmeni hep ‘gidiş yolu’ kendisininkiyle aynı olmadığı için notunu kırardı. Çocuk buna bir anlam veremezdi.     İki ders matematikten sonra dersleri Türkçe’ydi. Öğretmenleri, ilk ders bir şiir okudu ders kitabından. İkinci ders çocuklardan bir şiir yazmalarını istedi. Küçük bir dörtlük. Çocuk bir şiir yazdı ,annesine sevgisini anlatan. Ama öğretmeni arkadaşlarının şiirini beğendi, onun şiirini çok da sevmedi. Çocuk, hissetti. Çünkü şiiri kafiyeli değildi, benzeyen kelimeler bulamamıştı çocuk. Annesine olan sevgisini anlatmaya o kadar çok odaklanmıştı ki, şiirinde kafiye dedikleri şeye dikkat bile etmemişti. Son ders resimdi. Resim yapmayı çok severdi çocuk. Öğretmeni, en sevdikleri hayvanın resmini çizmelerini istedi. Çok güzel bir resim çizmek istiyordu çocuk. Düşündü,düşündü,düşündü. Gözleri sıra arkadaşının kağıdına takıldı. Büyük siyah bir köpek çiziyordu arkadaşı büyük bir gayretle. En sevdiği hayvanı düşündü çocuk. Tek bir hayvan yoktu ki sevdiği. Tüm hayvanları severdi. Şimdi nasıl seçecekti en sevdiğini. Düşündü düşündü düşündü ve buldu. Gözleri parladı çocuğun. Boya kalemlerini aldı heyecanla ve çizdi, çizdi. Öğretmen, sıraların arasında dolaşıp çocukların çizdiklerini inceliyordu. Kimisi bembeyaz bir tavşan, kimisi yanında yumağı olan bir küçük sarı kedi kimisi de renkli kanatlı bir kelebek çiziyordu. Öğretmenin gözü, küçük çocuğun kağıdına takıldı. Çocuğun önünden aldı kağıdı ve gülerek. ‘Oğlum, nerde görülmüş mavi at? dedi, kanatları da var bunun. Sen hiç mi at görmedin hayatında? diye sordu. Öğretmeninin sözleri üzerine, tüm sınıf alaycı tonda güldü küçük çocuğa. ’Hiç mavi at olur muydu?’.          Küçük çocuk, çok kötü hissetti. Tüm hayvanları severdi; en çok sevdikleri kuşlar ve atlardı. En sevdiği renk de mavi. Çocuk bir seçim yapmak istememişti. Resminde tüm sevdiği şeyleri bir arada görmek istediğini bu yüzden kanatlı mavi bir at çizdiğini kimseye açıklayamadı.          Günler böyle böyle geçti. Çocuk, artık yumurtayı ne reçelle yedi, ne farklı ayaklarına farklı renk çoraplar giydi, ne matematiği sevdi ne de şiir yazdı. Bir daha mavi bir at da çizmedi ve hiçbir zaman eski köye yeni icat getirmedi.     
Ekleme Tarihi: 06 Ocak 2021 - Çarşamba
Ayşen ENGİN

MAVİ AT

     Küçük çocuk, o sabah neşeyle uyandı. Çok güzel bir sabahtı. Güneş, odasını aydınlatmış, odaya tarif edilemez bir enerji doldurmuştu. Küçük bir kedi gibi gerindi gülümseyerek. Kalkıp elini yüzünü yıkadı ve güzel kokuları takip ederek kahvaltı yapmak üzere mutfağa yöneldi.

    Annesi onun için sahanda yumurta hazırlamıştı. Çok severdi sahanda yumurtayı ama üzerine reçel dökerek yemeyi severdi. Annesi şaşkınlıkla onu izlerdi. Her seferinde ’ Oğlum ne yaptın? Hiç yumurtaya reçel dökülür mü? Eski köye yeni icat mı getiriyorsun?’ derdi. Çocuk gülümseyerek reçelli yumurtasını yemeye devam ederdi.

   Kahvaltısını bitirdikten sonra, giyinmek için odasına gitti. Okula gitmek üzere hazırlanması gerekiyordu. Okul forması kahverengi ve yeşildi. Hangi çoraplarını giyeceğini bilemedi. Kahverengi çoraplarını mı giymeliydi, yoksa yeşil olanları mı? Neden birini seçmek zorundayım ki?, diye düşündü. Bugün bir ayağına yeşil, diğerine kahverengi çoraplarını giymek istiyordu. Öyle de yaptı. Sonra ayaklarını uzatıp baktı, gayet de yakışmıştı. Saçlarını taradı, okul çantasını da sırtına alıp okulun yolunu tuttu.

   İlk dersleri matematikti. Çok severdi matematiği küçük çocuk. Özellikle problem çözmeye bayılırdı, tıpkı bulmaca gibi gelirdi ona problemler. Ama soruları, öğretmenin istediği yoldan çözmez ,kendi bildiği şekilde çözerdi. Her seferinde de doğru sonucu bulurdu ama öğretmeni hep ‘gidiş yolu’ kendisininkiyle aynı olmadığı için notunu kırardı. Çocuk buna bir anlam veremezdi.

    İki ders matematikten sonra dersleri Türkçe’ydi. Öğretmenleri, ilk ders bir şiir okudu ders kitabından. İkinci ders çocuklardan bir şiir yazmalarını istedi. Küçük bir dörtlük. Çocuk bir şiir yazdı ,annesine sevgisini anlatan. Ama öğretmeni arkadaşlarının şiirini beğendi, onun şiirini çok da sevmedi. Çocuk, hissetti. Çünkü şiiri kafiyeli değildi, benzeyen kelimeler bulamamıştı çocuk. Annesine olan sevgisini anlatmaya o kadar çok odaklanmıştı ki, şiirinde kafiye dedikleri şeye dikkat bile etmemişti.

Son ders resimdi. Resim yapmayı çok severdi çocuk. Öğretmeni, en sevdikleri hayvanın resmini çizmelerini istedi. Çok güzel bir resim çizmek istiyordu çocuk. Düşündü,düşündü,düşündü. Gözleri sıra arkadaşının kağıdına takıldı. Büyük siyah bir köpek çiziyordu arkadaşı büyük bir gayretle. En sevdiği hayvanı düşündü çocuk. Tek bir hayvan yoktu ki sevdiği. Tüm hayvanları severdi. Şimdi nasıl seçecekti en sevdiğini. Düşündü düşündü düşündü ve buldu. Gözleri parladı çocuğun. Boya kalemlerini aldı heyecanla ve çizdi, çizdi. Öğretmen, sıraların arasında dolaşıp çocukların çizdiklerini inceliyordu. Kimisi bembeyaz bir tavşan, kimisi yanında yumağı olan bir küçük sarı kedi kimisi de renkli kanatlı bir kelebek çiziyordu. Öğretmenin gözü, küçük çocuğun kağıdına takıldı. Çocuğun önünden aldı kağıdı ve gülerek. ‘Oğlum, nerde görülmüş mavi at? dedi, kanatları da var bunun. Sen hiç mi at görmedin hayatında? diye sordu. Öğretmeninin sözleri üzerine, tüm sınıf alaycı tonda güldü küçük çocuğa. ’Hiç mavi at olur muydu?’.

         Küçük çocuk, çok kötü hissetti. Tüm hayvanları severdi; en çok sevdikleri kuşlar ve atlardı. En sevdiği renk de mavi. Çocuk bir seçim yapmak istememişti. Resminde tüm sevdiği şeyleri bir arada görmek istediğini bu yüzden kanatlı mavi bir at çizdiğini kimseye açıklayamadı.

         Günler böyle böyle geçti. Çocuk, artık yumurtayı ne reçelle yedi, ne farklı ayaklarına farklı renk çoraplar giydi, ne matematiği sevdi ne de şiir yazdı. Bir daha mavi bir at da çizmedi ve hiçbir zaman eski köye yeni icat getirmedi.

    

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.