Ayşen ENGİN
Köşe Yazarı
Ayşen ENGİN
 

GELECEĞE MASAL

      Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler top oynarken eski hamam içinde… Ben deyim şu ağaçtan, siz deyin şu yamaçtan, uçtu uçtu bir kuş uçtu; kuş uçmadı, yarasa uçtu. Yarasa  uçmadı, teyyare  uçtu. Uçar mı, uçmaz mı, yarasa mı yaramasa mı demeye kalmadı; anam düştü eşikten, babam düştü beşikten… Biri kaptı maşayı, biri aldı aşıyı; dolandım durdum dört köşeyi…Vay ne köşe bu köşe! Dil dolanmadan ağız varmaz bu işe; bu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi, şu köşe güz köşesi, diye iki tekerleyip üç yuvarlarken aşağıdan sökün etmez mi Maraş paşası!.. Hemen bir fare deliği bulup, attım kendimi içeri; gelgelelim şu evin yumurcakları ettiler mi beni deli.       Vay başıma, hay başıma; bu dert  bitecek gibi tükenecek gibi değil, ya bir devlet kuşu konsa başıma, ya da alsa beni kanadına kaşına, demeye kalmadı bir de gördüm ki, ne göreyim? Adıyla sanıyla, yeşiliyle alıyla, çok kollu, tutungaçlı,yapışkan mı yapışkan minicik yeşil bir dev. Büyümüş de büyümüş. Başında kocaman tacıyla, dediler mi ona ‘Corona’.Boyu yok arpa kadar, adı,namı devler kadar. Kafdağı’nın üstünden süzüm süzüm süzülüp geliyor. Bakın hele! Aldı mı tüm dünyayı ele.         Az gittim uz gittim… Dere tepe düz gittim. Çayır çimen geçerek, lale sümbül biçerek; soğuk sular içerek, hamurlar mayalayıp ekmekler yoğurarak, eve gireni çıkanı kolonyalayarak altı ayla bir güz gittim. Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne göreyim, gide gide bir arpa boyu yol gitmişim!..Bir odadan öbür odaya geçmişim.       Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde… Taktırdı maskeleri döndük ak sakallı dedelere. Bu sözün  aslı var, astarı  yok; gömleğimin önü var arkası yok…Suretlerin gözleri var ağzı yok. Sabır da bir huydur, suyu var tası yok. De gel sabreyle sabreyle… İyi ama susuzla sabırsız ne yapar? Ya bir kuyu kazar, ya dolaşır çarşı pazar; nerdeee. Çıkamadık çarşı pazar, edemedik eşe dosta nazar. Bebeler doluştu evlere,evler dönüştü mektebe.                 Hay dedim, huy dedim; bu ne geçmez  şey dedim. Bir iken iki olduk, üç iken dört olduk; dört derken kırk olduk; kırkımız kırk ateş yaktık,yüzlerce eve ateşi yaydık. Turkuaz bir pencereden bakıp bakıp yananlarla yandık ağladık. Dedeler neneler eve kapandı toruna hasret, kilit vurdu kapısına çarşı,market. Bir ben ağladım bir onlar ağladı. Düğün dernek kurulmadı gelinler kara bağladı.                  İster inan, ister inanma. Yalan sanıp da aldanma. Ne maval, ne martaval. İşitilmedik bir misal!...Bu da 2020’den geleceğe bir masal.
Ekleme Tarihi: 11 Ocak 2021 - Pazartesi
Ayşen ENGİN

GELECEĞE MASAL

      Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler top oynarken eski hamam içinde… Ben deyim şu ağaçtan, siz deyin şu yamaçtan, uçtu uçtu bir kuş uçtu; kuş uçmadı, yarasa uçtu. Yarasa  uçmadı, teyyare  uçtu. Uçar mı, uçmaz mı, yarasa mı yaramasa mı demeye kalmadı; anam düştü eşikten, babam düştü beşikten… Biri kaptı maşayı, biri aldı aşıyı; dolandım durdum dört köşeyi…Vay ne köşe bu köşe! Dil dolanmadan ağız varmaz bu işe; bu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi, şu köşe güz köşesi, diye iki tekerleyip üç yuvarlarken aşağıdan sökün etmez mi Maraş paşası!.. Hemen bir fare deliği bulup, attım kendimi içeri; gelgelelim şu evin yumurcakları ettiler mi beni deli.

      Vay başıma, hay başıma; bu dert  bitecek gibi tükenecek gibi değil, ya bir devlet kuşu konsa başıma, ya da alsa beni kanadına kaşına, demeye kalmadı bir de gördüm ki, ne göreyim? Adıyla sanıyla, yeşiliyle alıyla, çok kollu, tutungaçlı,yapışkan mı yapışkan minicik yeşil bir dev. Büyümüş de büyümüş. Başında kocaman tacıyla, dediler mi ona ‘Corona’.Boyu yok arpa kadar, adı,namı devler kadar. Kafdağı’nın üstünden süzüm süzüm süzülüp geliyor. Bakın hele! Aldı mı tüm dünyayı ele.

        Az gittim uz gittim… Dere tepe düz gittim. Çayır çimen geçerek, lale sümbül biçerek; soğuk sular içerek, hamurlar mayalayıp ekmekler yoğurarak, eve gireni çıkanı kolonyalayarak altı ayla bir güz gittim. Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne göreyim, gide gide bir arpa boyu yol gitmişim!..Bir odadan öbür odaya geçmişim.

      Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde… Taktırdı maskeleri döndük ak sakallı dedelere. Bu sözün  aslı var, astarı  yok; gömleğimin önü var arkası yok…Suretlerin gözleri var ağzı yok. Sabır da bir huydur, suyu var tası yok. De gel sabreyle sabreyle… İyi ama susuzla sabırsız ne yapar? Ya bir kuyu kazar, ya dolaşır çarşı pazar; nerdeee. Çıkamadık çarşı pazar, edemedik eşe dosta nazar. Bebeler doluştu evlere,evler dönüştü mektebe.

                Hay dedim, huy dedim; bu ne geçmez  şey dedim. Bir iken iki olduk, üç iken dört olduk; dört derken kırk olduk; kırkımız kırk ateş yaktık,yüzlerce eve ateşi yaydık. Turkuaz bir pencereden bakıp bakıp yananlarla yandık ağladık. Dedeler neneler eve kapandı toruna hasret, kilit vurdu kapısına çarşı,market. Bir ben ağladım bir onlar ağladı. Düğün dernek kurulmadı gelinler kara bağladı.

                 İster inan, ister inanma. Yalan sanıp da aldanma. Ne maval, ne martaval. İşitilmedik bir misal!...Bu da 2020’den geleceğe bir masal.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.