Ayşen ENGİN
Köşe Yazarı
Ayşen ENGİN
 

BİR DAKİKA’NIN SESSİZLİĞİ

10 Kasım sabahları hep aynı duygu kaplar içimizi. Havanın serinliği, gökyüzünün griliği, sokaklarda yankılanan siren sesi… Sanki doğa bile o dakikada saygı duruşuna geçer, kuşlar uçmayı bırakır, yaprak bile düşmez gibi gelir insana. O an, hayat bir dakika durur; ama aslında o duruşun içinde yüzlerce yılın saygısı, minneti ve sessizce söylenmiş binlerce “iyi ki” gizlidir. Okul bahçesinde, kalabalığın arasında küçük bir çocuktum. Saat 09.05’e yaklaşırken, hoparlörden müdürün sesi duyulurdu:“Çocuklar… Saat dokuzu beş geçe, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyoruz.”Siren sesiyle birlikte herkes başını öne eğerdi. Rüzgâr bile susardı sanki. Öğretmenimizin  söylediği sözü düşünürdüm:“Bugün Atamızı kaybettiğimiz gün… Ama aslında o hiç ölmedi. Kalbimizde yaşıyor.” O zamanlar tam anlam veremezdim bu sözlere. Bir insan hem ölüp hem nasıl ölmemiş olabilirdi ki? Ama o sessizlikte, o dakikanın içinde fark etmiştim. Bir insanın ölmemesi, herkesin kalbinde yaşamaya devam etmesiydi. Atatürk, bir tarih sayfasında değil; o bahçede duran her çocuğun gözlerinde, öğretmenlerin sesinde, okul duvarındaki fotoğrafta, ve o sessiz dakikada hâlâ yaşıyordu.Siren sesi sustuğunda başımızı kaldırırdık. Hayat kaldığı yerden devam ederdi.  Artık  anlardık :Bazı insanlar ölmez; kalplerde ölümsüzleşirdi.10 Kasım, işte tam da bunu hatırlatır bize. Sadece bir yas günü değildir; bir fark ediş günüdür.O bir dakikalık sessizlikte, biz aslında yeniden söz veririz — onun ilke ve hayallerini yaşatmaya, Cumhuriyet’i korumaya, ışığını hiç söndürmemeye…Ve bu yüzden, her 10 Kasım sabahı, Atatürk bir kez daha doğar bu topraklarda.
Ekleme Tarihi: 11 Kasım 2025 -Salı
Ayşen ENGİN

BİR DAKİKA’NIN SESSİZLİĞİ

10 Kasım sabahları hep aynı duygu kaplar içimizi. Havanın serinliği, gökyüzünün griliği, sokaklarda yankılanan siren sesi… Sanki doğa bile o dakikada saygı duruşuna geçer, kuşlar uçmayı bırakır, yaprak bile düşmez gibi gelir insana. O an, hayat bir dakika durur; ama aslında o duruşun içinde yüzlerce yılın saygısı, minneti ve sessizce söylenmiş binlerce “iyi ki” gizlidir.

Okul bahçesinde, kalabalığın arasında küçük bir çocuktum. Saat 09.05’e yaklaşırken, hoparlörden müdürün sesi duyulurdu:“Çocuklar… Saat dokuzu beş geçe, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyoruz.”Siren sesiyle birlikte herkes başını öne eğerdi. Rüzgâr bile susardı sanki. Öğretmenimizin  söylediği sözü düşünürdüm:“Bugün Atamızı kaybettiğimiz gün… Ama aslında o hiç ölmedi. Kalbimizde yaşıyor.”

O zamanlar tam anlam veremezdim bu sözlere. Bir insan hem ölüp hem nasıl ölmemiş olabilirdi ki? Ama o sessizlikte, o dakikanın içinde fark etmiştim. Bir insanın ölmemesi, herkesin kalbinde yaşamaya devam etmesiydi. Atatürk, bir tarih sayfasında değil; o bahçede duran her çocuğun gözlerinde, öğretmenlerin sesinde, okul duvarındaki fotoğrafta, ve o sessiz dakikada hâlâ yaşıyordu.Siren sesi sustuğunda başımızı kaldırırdık. Hayat kaldığı yerden devam ederdi.  Artık  anlardık :Bazı insanlar ölmez; kalplerde ölümsüzleşirdi.10 Kasım, işte tam da bunu hatırlatır bize. Sadece bir yas günü değildir; bir fark ediş günüdür.O bir dakikalık sessizlikte, biz aslında yeniden söz veririz — onun ilke ve hayallerini yaşatmaya, Cumhuriyet’i korumaya, ışığını hiç söndürmemeye…Ve bu yüzden, her 10 Kasım sabahı, Atatürk bir kez daha doğar bu topraklarda.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.