Ayşen ENGİN
Köşe Yazarı
Ayşen ENGİN
 

BEN KİMİM?

         Bu soruyu kendinize en derin haliyle sordunuz mu hiç? ‘Ben kimim?’. Kastettiğim ; adınız, soyadınız, doğum yeriniz, yaşadığınız şehir, ailenizin kim olduğu ya da mesleğiniz gibi bilgileri içeren cümlelerle cevaplayabileceğiniz bir soru değil. Aslında kimsiniz, kendinize hiç sordunuz mu?          Bazı anlar gelir, aynadaki görüntünüze takılıp kalırsınız ya da isminiz kulağınıza yabancı gelir, adınıza yabancılaşırsınız. Tüm  bunlar, size  öğretilmiş gerçeklerinizdir. Adınız Ayşe, Fatma, Ahmet, Ali, Veli ya da her neyse odur. Doğum tarihiniz, yaşadığınız yer, saç ve göz renginiz, uğraştığınız iş…Hepsinin bütünü ‘siz’ olmuştur. Biri size kim olduğunuzu sorsa, size öğretilen bu verilerle tanıtırsınız kendinizi. Peki, gerçekte kimsiniz?          Şuan ki isminizle değil de bambaşka bir isimle çağrılıyor olsaydınız mesela. Bambaşka bir şehirde ya da ülkede doğmuş olsaydınız, uğraştığınız iş farklı olsaydı. Yine de sizi siz yapan ne olurdu? Şimdi sürdürdüğünüz hayatta, size biçilen anne, baba, abla, ağabey, evlat, torun gibi ya da öğretmen, memur, işçi gibi rollerinizin dışında kaldığınızda yine de sizde değişmeyecek olarak kalan ne olurdu? İşte tüm bunlardan arda kalan aslında sizsiniz. Kendinizi tanıtmak için kullandığınız tüm bu isim ve sıfatlardan arda kalan sizsiniz. İşte, bu arda kalanı hiç sorguladınız mı?          Herkesin aklından bir an bile olsa mutlaka bu soru, ’Ben kimim?’ sorusu geçmiştir. Bize kim olduğumuzu söyleyen, çoğu bizim dışımızda bize atfedilmiş tüm bu adların dışında bizi biz yapan bir şey var, olmalı. Misal, aynı olaylara adı Mehmet olan herkes aynı tepkiyi vermiyor. Herkes şahsına münhasır, herkes birbirinden farklı. En az parmak izlerimiz kadar birbirinden farklı ve özeliz.          Gerçek anlamda birini tanımak, tanıyabilmek , o kişinin kimlik bilgileri ve görünür haldeki özellikleriyle sınırlı değil. Çevremizdeki geniş ailemiz de dahil olmak üzere pek çok insanın adını, sanını, işini, yaşını biliyoruz ama kaçını  gerçekten tanıyoruz? Hepsinin de ötesinde kendimizi tanıyabiliyor muyuz? Kendisini, gerçek anlamda bilip, tanıyan kaç kişi var aramızda?          Bazen bir saniye süren bir duygu hali vardır eminim hepimiz bir defa da olsa yaşamışızdır. ‘Uyanış’  diyorum ben ona. Hani hayatta, bize verilmiş senaryonun akışına kapılmış hızla yaşarken birdenbire ‘Ben ne yapıyorum? Burası neresi? Kimim ben ? soruları hızla gelip geçer de aklımızdan, varlığımızın  bir an için tüm bunların ötesinde ve ziyadesinde bir var oluş olduğunu hissederiz ya. Kaybolmuş birinin , ben buraya nasıl geldim demesi gibi bir uyanıştır o kısacık an. Sonra gözleri açık gördüğümüz rüyaya devam eder, rolümüzü kaldığımız yerden sürdürürüz. İşte o ‘Ben kimim? ‘ sorusunun gerçekten sorgulandığı andır.          Öyle ki, şarkılara bile konu olmuştur bu benlik arayışı. ‘Bir ben var ki benim içimde , benden öte, benden ziyade’ demiştir Barış Manço bir şarkısında. ‘ İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendin bilmezsin, ya nice okumaktır.’ demiştir Yunus Emre şiirinde. Demek ki, yüzyıllarca sorulmuş bu soru benliğimize. Şimdi siz de lütfen aynanın karşısına geçin ve gözlerinizin içine bakarak bu soruyu sorun kendinize; ‘Ben kimim? Ben gerçekte kimim? ‘ diye.
Ekleme Tarihi: 01 Şubat 2021 - Pazartesi
Ayşen ENGİN

BEN KİMİM?

         Bu soruyu kendinize en derin haliyle sordunuz mu hiç? ‘Ben kimim?’.

Kastettiğim ; adınız, soyadınız, doğum yeriniz, yaşadığınız şehir, ailenizin kim olduğu ya da mesleğiniz gibi bilgileri içeren cümlelerle cevaplayabileceğiniz bir soru değil. Aslında kimsiniz, kendinize hiç sordunuz mu?

         Bazı anlar gelir, aynadaki görüntünüze takılıp kalırsınız ya da isminiz kulağınıza yabancı gelir, adınıza yabancılaşırsınız. Tüm  bunlar, size  öğretilmiş gerçeklerinizdir. Adınız Ayşe, Fatma, Ahmet, Ali, Veli ya da her neyse odur. Doğum tarihiniz, yaşadığınız yer, saç ve göz renginiz, uğraştığınız iş…Hepsinin bütünü ‘siz’ olmuştur. Biri size kim olduğunuzu sorsa, size öğretilen bu verilerle tanıtırsınız kendinizi. Peki, gerçekte kimsiniz?

         Şuan ki isminizle değil de bambaşka bir isimle çağrılıyor olsaydınız mesela. Bambaşka bir şehirde ya da ülkede doğmuş olsaydınız, uğraştığınız iş farklı olsaydı. Yine de sizi siz yapan ne olurdu? Şimdi sürdürdüğünüz hayatta, size biçilen anne, baba, abla, ağabey, evlat, torun gibi ya da öğretmen, memur, işçi gibi rollerinizin dışında kaldığınızda yine de sizde değişmeyecek olarak kalan ne olurdu? İşte tüm bunlardan arda kalan aslında sizsiniz. Kendinizi tanıtmak için kullandığınız tüm bu isim ve sıfatlardan arda kalan sizsiniz. İşte, bu arda kalanı hiç sorguladınız mı?

         Herkesin aklından bir an bile olsa mutlaka bu soru, ’Ben kimim?’ sorusu geçmiştir. Bize kim olduğumuzu söyleyen, çoğu bizim dışımızda bize atfedilmiş tüm bu adların dışında bizi biz yapan bir şey var, olmalı. Misal, aynı olaylara adı Mehmet olan herkes aynı tepkiyi vermiyor. Herkes şahsına münhasır, herkes birbirinden farklı. En az parmak izlerimiz kadar birbirinden farklı ve özeliz.

         Gerçek anlamda birini tanımak, tanıyabilmek , o kişinin kimlik bilgileri ve görünür haldeki özellikleriyle sınırlı değil. Çevremizdeki geniş ailemiz de dahil olmak üzere pek çok insanın adını, sanını, işini, yaşını biliyoruz ama kaçını  gerçekten tanıyoruz? Hepsinin de ötesinde kendimizi tanıyabiliyor muyuz? Kendisini, gerçek anlamda bilip, tanıyan kaç kişi var aramızda?

         Bazen bir saniye süren bir duygu hali vardır eminim hepimiz bir defa da olsa yaşamışızdır. ‘Uyanış’  diyorum ben ona. Hani hayatta, bize verilmiş senaryonun akışına kapılmış hızla yaşarken birdenbire ‘Ben ne yapıyorum? Burası neresi? Kimim ben ? soruları hızla gelip geçer de aklımızdan, varlığımızın  bir an için tüm bunların ötesinde ve ziyadesinde bir var oluş olduğunu hissederiz ya. Kaybolmuş birinin , ben buraya nasıl geldim demesi gibi bir uyanıştır o kısacık an. Sonra gözleri açık gördüğümüz rüyaya devam eder, rolümüzü kaldığımız yerden sürdürürüz. İşte o ‘Ben kimim? ‘ sorusunun gerçekten sorgulandığı andır.

         Öyle ki, şarkılara bile konu olmuştur bu benlik arayışı. ‘Bir ben var ki benim içimde , benden öte, benden ziyade’ demiştir Barış Manço bir şarkısında. ‘ İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendin bilmezsin, ya nice okumaktır.’ demiştir Yunus Emre şiirinde. Demek ki, yüzyıllarca sorulmuş bu soru benliğimize. Şimdi siz de lütfen aynanın karşısına geçin ve gözlerinizin içine bakarak bu soruyu sorun kendinize; ‘Ben kimim? Ben gerçekte kimim? ‘ diye.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.