Sevgili okurlar…
Son yıllarda memleketin gündemi hiç değişmiyor.
Ne zaman iki kişi bir araya gelsek, konu dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyor:
Ekonomi.
Hararet hiç düşmüyor, tartışma bitmiyor, dertler azalmıyor.
Vatandaşın içini en çok yakan da bu zaten…
Herkesin dilinde aynı cümle: “Geçinemiyoruz.”
Ben de her zaman söylediğim gibi, sizlerle gerçek gündemi, sokaktaki insanın sesini ve serzenişlerini paylaşmaya devam ediyorum.
Ekonomi konuşurken aklıma birden kendi çocukluk yıllarım geldi.
İlkokuldaki harçlığımı tam hatırlamasam da, lise döneminde aldığım harçlığı dün gibi hatırlıyorum.
O zamanlar ülkemizin en küçük banknotu 5 liraydı.
Babam her sabah elime 5 lira verirdi.
Yani bizim günlük masrafımız 5 liraya sığıyordu.
Şimdi dönüp bugüne bakıyorum…
Bugün çocuklarımıza okul harçlığı olarak ülkemizin en büyük banknotu olan 200 lirayı veriyoruz.
Ama yetmiyor!
Evet, yanlış okumadınız…
5 lira ile günü çıkaran bizler, bugün 200 lirayı çocuklarımıza verirken bile “Yeter mi acaba?” diye düşünüyoruz.
Eskiden 5 liraya aldığımız birçok şey bugün 200 liranın bile altında değil.
Şimdi düşünmeden edemiyorum:
Biz 5 lirayla günü çıkarıp üstüne para artırırken, bugün çocukların 200 lirayla yetinememesi sadece “zaman değişti” diyerek geçiştirilebilecek bir şey mi?
Elbette değil…
Bu durum ekonomide yaşanan gerçek erozyonun, alım gücünün nasıl düştüğünün, vatandaşın cebindeki paranın nasıl eridiğinin en sade, en çarpıcı örneği…
Sevgili okurlar, yaşanan bu tabloyu her gün pazar tezgâhında, market kasasında, okul kantininde, dolmuş ücretlerinde görüyoruz.
Cebimizdeki para büyür gibi dursa da, aslında elimizden kayıp gidiyor.
Biz bugün 200 lirayı çocuklarımıza verirken bile içimiz rahat değilse,
Yarın ne olur sorusunu kendimize sormaktan kaçamayız.
Kalın sağlıcakla…