İnsan, dünyayı gözleriyle değil, gönlüyle görür. Bir bakış, sadece dışarıdaki manzarayı değil, aynı zamanda iç dünyanın yansımasını da taşır. Eğer bir kişi dünyaya umutla, sevgiyle ve iyimserlikle bakıyorsa, karşılaştığı şeyler de ona güzel görünür. Çünkü zihin, neyle doluysa gözler onu arar.
Güzel bakan bir insan, kusurlarda bile bir anlam, karanlıkta bile bir ışık bulabilir. Bir çiçeğin solmuş yaprağında hayatın döngüsünü görür, bir yabancının bakışında dostluğu, bir çocuğun sessizliğinde masumiyeti fark eder. Çünkü bakış açısı güzelse, hayat da ona güzel görünür. Tam tersi de geçerlidir. İçinde karamsarlık taşıyan biri, en parlak günde bile gökyüzünde bulut arar; en güzel sözü bile sorgular, en masum davranışta bile art niyet arar. Bu nedenle güzellik, görene bağlıdır.
İnsan kalbinde ne taşıyorsa dünyayı da öyle görür. İnsan yüreğinde ne taşıyorsa karşısındakine onu verir. İnsan aklında ne taşıyorsa hayatına onu katar.
Dünya bir aynadır. Yaptıklarımız geri yansır. Zihin neyle doluysa göz onu görür. Eğer zihnimiz sürekli olumsuzluklarla, eleştiriyle veya eksiklerle doluysa, etrafımızda da bunları görmeye meyilli oluruz. Güzel bir manzarada bile bir kusur bulur, iyi niyetli bir davranışta bile şüphe ararız. Bu, mutluluğu dışarıda aramaya çalışırken aslında içimizdeki karanlıkla boğuştuğumuz anlamına gelir.
Diğer yandan zihnimiz şükran ve güzellikle beslendiğinde, dünya da bize farklı bir yüzünü gösterir. Küçük detaylarda bile bir mucize, sıradan anlarda bile bir neşe kaynağı bulabiliriz. Bir gülümsemede samimiyeti, zorluklarda bir dersi, her batışta yeni bir doğuşu görürüz.
Daha mutlu ve huzurlu bir hayat için, dışarıdaki dünyayı değiştirmeye çalışmak yerine ilk adımı kendi zihnimizde atmalıyız. Daha huzurlu bir hayat için önce dünyayı değil, kendi içimizi düzeltmeliyiz. Hayat her zaman planladığımız gibi gitmez; ama zihnimizde neye yer verdiğimiz tamamen bizim seçimimizdir.