Dünya hızla yaşlanıyor. İnsanlar artık daha uzun yaşıyor ancak daha az çocuk sahibi oluyor. Bu demografik kayma, birçok ülkede yaşlı nüfusun hızla artmasına yol açtı. Japonya, İtalya, Almanya ve Güney Kore gibi ülkelerde 65 yaş ve üzeri insanların oranı yüzde 20’yi aşmış durumda. Avrupa’nın pek çok ülkesinde yaşlılar, toplumun önemli bir bölümünü oluşturuyor. Türkiye de bu küresel dönüşümün içinde. Ülkemizde 65 yaş ve üzerindeki bireylerin oranı yüzde 11’e yükseldi. 1935 yılında bu oran yalnızca yüzde 3’tü. Aradaki fark, sadece sayısal değil, toplumun yapısında, aile ilişkilerinde, şehir yaşamında ve sosyal ihtiyaçlarda da büyük bir değişimi işaret ediyor.
Artık Türkiye genç bir ülke olarak tanımlanmıyor. Yaşlanan bir toplum gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bununla birlikte, “yaşlılık” kavramı da eskisi gibi değil. Bir zamanlar 40 yaş bile yaşlılık sınırı olarak görülürken, bugün 65 yaşındaki birçok insan hayatın içinde, çalışıyor, üretiyor, seyahat ediyor. Ömür uzadı, beklentiler değişti, yaşlılık tanımı zamanla geriye çekildi. Yaş artık sadece bir sayı değil, fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak ne kadar aktif olduğumuz da bu tanımın bir parçası haline geldi.
Geçmişte yaşlılık çok daha erken başlardı. Antik Roma’da, Orta Çağ Avrupa’sında 40 yaşını geçen bir birey yaşlı sayılırdı. Bunun nedeni, yaşam süresinin kısalığıydı. Üst Paleolitik çağda ortalama ömür 30’lu yaşlardayken, Neolitik çağda bu süre 20 yıla kadar düşüyordu. Bu düşük ortalamalar, yüksek bebek ölümleri, kötü hijyen koşulları, savaşlar ve salgın hastalıklar nedeniyle oluşuyordu. Bir bireyin 50 yaşını görmesi neredeyse mucize sayılırdı. Dolayısıyla 40 yaşındaki bir kişi hem fiziksel hem de toplumsal olarak “yaşlı” olarak kabul edilirdi. Tarih 20. yüzyıla geldiğinde, insanlık olağanüstü bir dönüşüm yaşadı. Tıp bilimindeki gelişmeler, antibiyotiklerin icadı, aşıların yaygınlaşması, temizlik alışkanlıklarındaki iyileşme ve gıda güvenliği gibi faktörler sayesinde ölüm oranları düşerken yaşam süresi uzadı. 1900 yılında dünya genelinde ortalama yaşam süresi sadece 31 yıl iken, 2018 itibarıyla bu rakam 72 yıla yükseldi. Gelişmiş ülkelerde bu süre 80 yılın üzerine çıkmış durumda. Günümüzde artık 40 yaş, yaşlılığın değil hayatın en üretken döneminin başlangıcı olarak görülüyor. İnsanlar 60’lı, hatta 70’li yaşlarında aktif yaşamlarına devam ediyor, Yaşlılık, insan yaşamının doğal bir evresi olup, bireyin biyolojik kapasitesinde azalma, psikolojik denge ve sosyal rollerinde değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Dünyada en yaşlı ülke Monako, sonra Japonya, İtalya, Almanya, Güney Kore, Finlandiya, Portekiz, Yunanistan, Çin, Japonya, Hırvatistan, Malta Türkiye ilk 18’de yer alıyor.