Yurdumuz yanıyor… Gün geçmiyor ki ülkemizin dört bir yanından yangın haberi gelmesin. Orman şehitlerimizin mekânı cennet olsun. Hepimizin başı sağ olsun.
Cennet ülkem yanıyor… Nasıl bir acıdır bu! Sadece insan değil; ağaç, orman, börtü böcek, hayvanlar… Ne diyordu Yaşar Kemal: “Hiç orman yangını gören var mı? Yanarken ağaçlar da insanlar gibi çığlık çığlığa ağlarlar.”
Ve bizler… Bugün hiçbir şey olmamış gibi mi yaşayacağız?
Bu haberleri duydukça, bir doğasever öğretmen olarak, içtiğim su, yediğim yemek sanki boğazımda düğümleniyor; yüreğim çayır çayır yanıyor. Böylece arısından kuşuna, koyunundan kaplumbağasına kadar doğal yaşam yok oluyor. Gezegene verdiğimiz zarar bize küresel ısınma olarak geri dönüyor ve biliyoruz ki bu yangınların neredeyse yüzde doksanı insan eliyle çıkıyor. Açık alanda ateş yakma, sigara izmariti, çöp atma, cam şişeleri ormanlara atma…
İklim krizine karşı ormanlarımızı çoğaltmamız gerekirken, ülkemizde devam eden yangınlar ile yüzlerce hektar ormanımızın ve içinde yaşayan binlerce canlının yok oluşunu üzülerek izliyoruz. İçimiz yanıyor, yüreğimiz parçalanıyor!
Bu yangınlara neden olan etkenler ivedilikle araştırılmalıdır. TBMM’de komisyonlar kurulmalı; partiler, STK’lar el ele vermeli, sorunlar ve çözüm önerileri tartışılmalı ve vakit daha da geç olmadan gerekli önlemler alınmalıdır. Ormanlar daha etkin izlenmeli; emniyet ve asayiş güçlerinin yanında orman köylüleri, çiftçiler ve tüm halkımız bu mücadelenin bir parçası olmalıdır. Bilerek yakanlara ise ömür boyu ceza verilmelidir.
Dört bir yanında yangın tehlikesi olan coğrafyamızda, orman yangınları ile mücadele işi uzun vadeli hazırlık, deneyim ve planlama gerektirmektedir. Anında müdahale için teknolojik yatırımlar yapılmalı ve her an kullanıma hazır olmalıdır.