Erol KÜÇÜK
Köşe Yazarı
Erol KÜÇÜK
 

EĞİTİM SEVMEKLE BAŞLAR

Öğrencilerinizi ne olursa olsun sevin. Onlara sevginizi htirin. Çünkü onlar şimdikinden daha çok  daha fazla sevilmeyi, daha somut bir sevgiyle yangı bulmayı ve güvende olmayı hak ediyorlar... Daha güzel, daha barış dolu, daha saf, şimdikinden çok daha güzelleştirilmiş bir dünyada çocukluklarını yaşamayı hak ediyorlar… İşte bu kısma ‘Zaten öyle!’ diyemiyoruz ne yazık ki! Dünyamızın haline bir baksanıza…Barış ve saflık nerede?Hani hayata yön veren oyunların güzelliği? Sosyal medyada okunma rekorları kıran bir hikaye bu, bilirsiniz: Bir profesör, sosyoloji sınıfındaki öğrencilerini Baltimore şehrinin kenar mahallelerinden birine, daha çok yoksul siyahîlerin yaşadığı bir bölgeye göndermiş. O bölgede yaşayan 200 erkek çocuğun durumlarını araştırmalarını ve her bir çocuğun geleceği hakkında ‘ihtimal değerlendirmesi’ yapmalarını istemişti. O çocuk, gelecekte ne olabilir? Daha açığı: O çocuğun ileride bir suçlu olma ihtimali nedir? Araştırma yapan üniversitelilerin hemen hepsi, raporlarında bu çocukların gelecekte iyi bir yurttaş olmak için neredeyse hiç bir şanslarının olmadığını dile getirmişler… Araştırma sona ermiş, dosya arşivde yerini almış.Tam 25 yıl sonra bir başka sosyoloji profesörü, bu çalışmayı arşivin tozlu raflarında tesadüfen bulmuş ve kendi öğrencilerinden bu projeyi sürdürmelerini istemiş. Profesörün amacı, 25 yıl öncesinin çocuklarının hayatlarının nasıl değiştiğini, şimdi kırklı yaşlarını yaşayan o çocukların nerelere sürüklendiğini öğrenmekmiş.Öğrenciler, o bölgeden taşınan ya da ölen 20 çocuk dışındaki 180 çocuktan 176’ sının olağanüstü bir başarı gösterip avukat, doktor ya da başarılı birer iş adamı olduklarını ortaya çıkarmışlar. Akıl almaz bir durum! Profesör çok etkilenmiş. Bu konuyu daha derinlemesine araştırmaya karar vermiş.Birer yetişkin olan o çocukların neredeyse hepsi hâlâ aynı bölgede yaşadıkları için, onlarla buluşması çok kolay olmuş. Profesörün yönelttiği ‘O kadar olumsuz koşullarda nasıl bu kadar başarılı olabildin?’ sorusuna verilen cevap ise hep aynıymış:‘Mahalle okulunda bir öğretmeniz vardı. Onun sayesinde… ’Profesör, bu ‘mucizevî öğretmeni’ çok merak etmiş. Hâlâ hayatta olduğunu öğrendiği yaşlı öğretmenin izini bulması çok zor olmamış. Tanışmak ve sırrı çözmek için yaşlı öğretmenin evine gitmiş.Karşısında yılların yüzüne eklediği kırışıklıklara rağmen hâlâ dinç duran bir kadın bulmuş. Merakla yaşlı kadına bu çocukları kenar mahalleden kurtarıp, başarılı birer insan ve olarak hayata nasıl kazandırdığını, bunun sihirli bir formülü olup olmadığını sormuş. Yaşlı öğretmenin gözleri parlamış ve dudaklarının kenarında bir gülümseme belirmiş:‘Çok basit’ demiş, ‘Ben o çocukları sevdim… ’Tarif etmeye çalıştığım şey işte bu… Tam da böyle sevmek lazım çocukları…Böyle yüreklendirmek lazım… Böyle önemsemek… Böyle ilgilenmek… Böyle takip etmek…Hayatlarına böyle dokunmak, onları böyle değiştirmek lazım… Evet, hiçbirimizin elinde sihirli değnek yok; ama sadece sevgiden, katıksız-karşılıksız sevgiden yola çıkarak, başka bütün hesapları ikinci plana iterek çocukların hayatlarını değiştirmek, aslında dileyen herkesin başarabileceği bir şeydir. Bunu başardığımızda ne mi olur? Birkaç hafta sonra yaşayacağımız bayramı biraz erkene çekmiş ve kim bilir belki de yedi iklime, dört mevsime yaymış oluruz. Yani aslında ‘deliye her gün bayram’ diyenleri ciddiye almayın; gerçekte ‘sevebilene ve sevgi görene her gün bayramdır.
Ekleme Tarihi: 03 Ekim 2017 - Salı
Erol KÜÇÜK

EĞİTİM SEVMEKLE BAŞLAR

Öğrencilerinizi ne olursa olsun sevin. Onlara sevginizi htirin. Çünkü onlar şimdikinden daha çok  daha fazla sevilmeyi, daha somut bir sevgiyle yangı bulmayı ve güvende olmayı hak ediyorlar...

Daha güzel, daha barış dolu, daha saf, şimdikinden çok daha güzelleştirilmiş bir dünyada çocukluklarını yaşamayı hak ediyorlar… İşte bu kısma ‘Zaten öyle!’ diyemiyoruz ne yazık ki!
Dünyamızın haline bir baksanıza…Barış ve saflık nerede?Hani hayata yön veren oyunların güzelliği? Sosyal medyada okunma rekorları kıran bir hikaye bu, bilirsiniz: Bir profesör, sosyoloji sınıfındaki öğrencilerini Baltimore şehrinin kenar mahallelerinden birine, daha çok yoksul siyahîlerin yaşadığı bir bölgeye göndermiş. O bölgede yaşayan 200 erkek çocuğun durumlarını araştırmalarını ve her bir çocuğun geleceği hakkında ‘ihtimal değerlendirmesi’ yapmalarını istemişti. O çocuk, gelecekte ne olabilir? Daha açığı: O çocuğun ileride bir suçlu olma ihtimali nedir? Araştırma yapan üniversitelilerin hemen hepsi, raporlarında bu çocukların gelecekte iyi bir yurttaş olmak için neredeyse hiç bir şanslarının olmadığını dile getirmişler… Araştırma sona ermiş, dosya arşivde yerini almış.Tam 25 yıl sonra bir başka sosyoloji profesörü, bu çalışmayı arşivin tozlu raflarında tesadüfen bulmuş ve kendi öğrencilerinden bu projeyi sürdürmelerini istemiş. Profesörün amacı, 25 yıl öncesinin çocuklarının hayatlarının nasıl değiştiğini, şimdi kırklı yaşlarını yaşayan o çocukların nerelere sürüklendiğini öğrenmekmiş.Öğrenciler, o bölgeden taşınan ya da ölen 20 çocuk dışındaki 180 çocuktan 176’ sının olağanüstü bir başarı gösterip avukat, doktor ya da başarılı birer iş adamı olduklarını ortaya çıkarmışlar. Akıl almaz bir durum! Profesör çok etkilenmiş. Bu konuyu daha derinlemesine araştırmaya karar vermiş.Birer yetişkin olan o çocukların neredeyse hepsi hâlâ aynı bölgede yaşadıkları için, onlarla buluşması çok kolay olmuş. Profesörün yönelttiği ‘O kadar olumsuz koşullarda nasıl bu kadar başarılı olabildin?’ sorusuna verilen cevap ise hep aynıymış:‘Mahalle okulunda bir öğretmeniz vardı. Onun sayesinde… ’Profesör, bu ‘mucizevî öğretmeni’ çok merak etmiş. Hâlâ hayatta olduğunu öğrendiği yaşlı öğretmenin izini bulması çok zor olmamış. Tanışmak ve sırrı çözmek için yaşlı öğretmenin evine gitmiş.Karşısında yılların yüzüne eklediği kırışıklıklara rağmen hâlâ dinç duran bir kadın bulmuş. Merakla yaşlı kadına bu çocukları kenar mahalleden kurtarıp, başarılı birer insan ve olarak hayata nasıl kazandırdığını, bunun sihirli bir formülü olup olmadığını sormuş. Yaşlı öğretmenin gözleri parlamış ve dudaklarının kenarında bir gülümseme belirmiş:‘Çok basit’ demiş, ‘Ben o çocukları sevdim… ’Tarif etmeye çalıştığım şey işte bu… Tam da böyle sevmek lazım çocukları…Böyle yüreklendirmek lazım… Böyle önemsemek… Böyle ilgilenmek… Böyle takip etmek…Hayatlarına böyle dokunmak, onları böyle değiştirmek lazım… Evet, hiçbirimizin elinde sihirli değnek yok; ama sadece sevgiden, katıksız-karşılıksız sevgiden yola çıkarak, başka bütün hesapları ikinci plana iterek çocukların hayatlarını değiştirmek, aslında dileyen herkesin başarabileceği bir şeydir. Bunu başardığımızda ne mi olur? Birkaç hafta sonra yaşayacağımız bayramı biraz erkene çekmiş ve kim bilir belki de yedi iklime, dört mevsime yaymış oluruz. Yani aslında ‘deliye her gün bayram’ diyenleri ciddiye almayın; gerçekte ‘sevebilene ve sevgi görene her gün bayramdır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.