Erhan GÜNDOĞAR
Köşe Yazarı
Erhan GÜNDOĞAR
 

Salıdan devam edelim bakalım

“Yok yok yok”, Salı günü sorduğum sorunun cevabı şimdilik yok. Bilen var mı onu da bilmiyorum. “Kedinin Gözünü Çıkartmış Deyyusun Biri!” Diye köşe yazmış ve “ne olmuş bu ülkeye” sorusunun sorulması gerektiğini derç etmiştim.  “Ne oldu veya ne oluyor?” sorusunun artık bir şey ifade etmediğini yazmış ve bugün devam edeceğimi söyleşmiştim. Devam edelim o zaman. Arşiv tutmayı ve yapmayı severim. İnsanın nereden nereye geldiğini ve geride ne kaldığını öğrenmek isteyenlerin el altında her daim olan şeydir. Hatırladığım kadarıyla, “ne olmuş bize” mevzu hakkında 2000’li senelerde birkaç kelam ederek köşemde yazmıştım.(O zaman başka bir yerde yazıyordum. Hatta bu mevzuları ülke genelinde nadir olarak kaleme alanlardan olduğumu söyleyebilirim.) Hayvanlara eziyet bu ülkede ilk kez olmuyor. Belki de 30-40 sene önce veya daha öncesinde de bunlar olmuştu. Lakin bu garip işler o vakitler parmakların sayısından bile az olduğu içinde büyük şaşkınlık ile karşılanır ve insanlar fısıltı ile konuşurdu. Ana baba veya mahallede, sokakta, okul çağında çevrenin insanı etkilediği ve buna göre bir hayat olduğu doğrudur. Aile bize hep iyi, doğru, güzel, yardımsever, merhametli, paylaşımcı, düşene yardımcı, yaşlıya, engelliye saygılı, büyük küçük bilir, boş işler ile meşgul olmamamızı, sokakta olan hayvanları korumayı, sevmeyi artık ne bileyim bir insan olmanın yolunu yordamını hep anlatmış ve bunlara sahip olmamız içinde destek olmuştur. Sonra bir tufan, kasırga, depremler, afetler ve felaketler peyda oldu hayatımızda. Tam adı bence, “kültürel yıkıcılık” denen sindi plan ile gelenek görenek, anane, bütün insani hasletler tamamıyla silindir gibi ezildi üstünden geçildi. Şöyle böyle 50 sene var bu işinin bu ülke topraklarında uygulanmasında. Bu topraklar üstünde var olan hiçbir şey kendiliğinden olmuyor bana göre. İçtiğimiz su gibi bizi ferahlatıyor sandığımız bu şey bütün bağışıklık yapımızı alt üst eder hale geldi. İki misal vereyim. Geçen hafta içinde bir şehirde cankurtarana yol vermeyen bir kişi, cankurtaranda hasta olup olmadığını sormak için sürücüyü nerede ise boğacaktı. Diğeri ise Antep’te acil doktorunun, 20 kişinin hastanın babası tarafından telefonla çağrılıp dakikalarca dövülmesi ve doktorun ölümden dönmesi. Yahu bir kişide çıkıp, “bizim burada işimiz nedir” diye sormadan olaya karışması. Bunlardan ilk sorgudan sonra sadece biri tutuklanıyor. 19’u evine gidiyor. “Nasıl oluyor, nedir?” diye sormanın mantığı, muhakemesi yapılacak gibi mi sizce?                
Ekleme Tarihi: 29 Ağustos 2023 - Salı
Erhan GÜNDOĞAR

Salıdan devam edelim bakalım

“Yok yok yok”, Salı günü sorduğum sorunun cevabı şimdilik yok. Bilen var mı onu da bilmiyorum. “Kedinin Gözünü Çıkartmış Deyyusun Biri!” Diye köşe yazmış ve “ne olmuş bu ülkeye” sorusunun sorulması gerektiğini derç etmiştim.  “Ne oldu veya ne oluyor?” sorusunun artık bir şey ifade etmediğini yazmış ve bugün devam edeceğimi söyleşmiştim. Devam edelim o zaman. Arşiv tutmayı ve yapmayı severim. İnsanın nereden nereye geldiğini ve geride ne kaldığını öğrenmek isteyenlerin el altında her daim olan şeydir. Hatırladığım kadarıyla, “ne olmuş bize” mevzu hakkında 2000’li senelerde birkaç kelam ederek köşemde yazmıştım.(O zaman başka bir yerde yazıyordum. Hatta bu mevzuları ülke genelinde nadir olarak kaleme alanlardan olduğumu söyleyebilirim.) Hayvanlara eziyet bu ülkede ilk kez olmuyor. Belki de 30-40 sene önce veya daha öncesinde de bunlar olmuştu. Lakin bu garip işler o vakitler parmakların sayısından bile az olduğu içinde büyük şaşkınlık ile karşılanır ve insanlar fısıltı ile konuşurdu. Ana baba veya mahallede, sokakta, okul çağında çevrenin insanı etkilediği ve buna göre bir hayat olduğu doğrudur. Aile bize hep iyi, doğru, güzel, yardımsever, merhametli, paylaşımcı, düşene yardımcı, yaşlıya, engelliye saygılı, büyük küçük bilir, boş işler ile meşgul olmamamızı, sokakta olan hayvanları korumayı, sevmeyi artık ne bileyim bir insan olmanın yolunu yordamını hep anlatmış ve bunlara sahip olmamız içinde destek olmuştur. Sonra bir tufan, kasırga, depremler, afetler ve felaketler peyda oldu hayatımızda. Tam adı bence, “kültürel yıkıcılık” denen sindi plan ile gelenek görenek, anane, bütün insani hasletler tamamıyla silindir gibi ezildi üstünden geçildi. Şöyle böyle 50 sene var bu işinin bu ülke topraklarında uygulanmasında. Bu topraklar üstünde var olan hiçbir şey kendiliğinden olmuyor bana göre. İçtiğimiz su gibi bizi ferahlatıyor sandığımız bu şey bütün bağışıklık yapımızı alt üst eder hale geldi.

İki misal vereyim. Geçen hafta içinde bir şehirde cankurtarana yol vermeyen bir kişi, cankurtaranda hasta olup olmadığını sormak için sürücüyü nerede ise boğacaktı. Diğeri ise Antep’te acil doktorunun, 20 kişinin hastanın babası tarafından telefonla çağrılıp dakikalarca dövülmesi ve doktorun ölümden dönmesi. Yahu bir kişide çıkıp, “bizim burada işimiz nedir” diye sormadan olaya karışması. Bunlardan ilk sorgudan sonra sadece biri tutuklanıyor. 19’u evine gidiyor. “Nasıl oluyor, nedir?” diye sormanın mantığı, muhakemesi yapılacak gibi mi sizce?                

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.