Ben daha ilkokula giderken böyle bayram seyran tatili diye pek bir şey yoktu. Onca okul okudum, dirsek çürüttüm sadece tatil günlerinin dışında çok tatil lafı edilmezdi. Resmi tatil gün olarak belliydi. Hele dini bayramlarda çok uzun boylu tatil yapalım, sağa sola gidelim, aile olarak buralardan kaçalım ana baba yanına uğramayalım, ne kadar uzak yere gidersek o kadar iyidir diye bir hallere doğru yelken açıldı sonraları. Hükümette bazı tatil otelleri ve turizm firmaları sahiplerinin para kazanması için uydurduğu bir iş oldu. Tabloya bakınca en çok resmi tatil yapan birkaç ülkeden biri olduk. “Vur patlasın, çal oynasın” oynasın mantığı nerede ise çok sayıda insanı kendine esir etmiş ve bu resmi ve dini bayramlar dört gözle beklenir olmuş. Ben sevmen böyle ha bire, tatil yapalım kop kop oynayalım durumunu. Pazar günlerini bile çokta sevmeyen biriyim. Öyle kurban bayramı, ramazan bayramı ver elini tatil diyerek ülkenin üstüne salınan tatil düşüncesini akılım almıyor ve “buralardan kaçalım” diyenlerin kime hizmet ettiğini de bu yüzden anlamış değilim. Tamam işçi, emekçi, bazı iş kollarında insanlar dinlenme ihtiyacı duysa da, bunun yeri ve zamanı var. Sanki bu bayramlar yıl içinde gelsin diye bekleniyor ve hükümetin açıklaması ile birlikte ülkede bir hengame kopuyor. Ortalık tatile gidilecekten geçilmiyor. Bayramlarda ana baba hayatta ise bırakılıp gidiliyor ve gidilen yerden telefona bayram tebriki yapılıyor. Aslında bu iş kapitalist sistemin bize dayatılan bir planı olduğunu anlamak için çokta uyanık olmaya gerek yok. Hep bir numara ile her türlü satış yolu ile istenilen şey akılları etkiliyor ve tatil sanki bir zorunluluk gibi her yere sirayet ediyor.
Eskiden öyle böyle 1990’lara kadar bu tatil lafları çokta yoktu, ancak modern denilen dünya, bize tatil yapın derken, kendileri çalışmayı asla geri bırakmıyor. Yapın bakalım bu kadar tatil, sonra oturup hep beraber, geri kalıyoruz diye ah vah ediyoruz..