Erhan GÜNDOĞAR
Köşe Yazarı
Erhan GÜNDOĞAR
 

Kaç sene sonra, nereden nereye

Bir önceki köşede çocukluğumda ilkokuldaki hatıralarımdan bahsetmiş ve süt tozunun bize nasıl zorla içirildiğini anlatmıştım. Bugün bunun devamını yazayım da, evimize beyaz şeker, francala denen ekmeğin nasıl girdiğini, sonra kahvaltı denen sabah öğününün hayatımızda nasıl bu kadar yer ettiğini hikaye edecektim. Ancak akşam evde oturmuş gazeteleri okurken, birinde yer alan bir makale beni aldı 1980’li senelere hızla götürdü. Bu makalede, 1985 senesinde yayınlanan Alman yazar Günter Wallraff’ın “En Alttakiler” adlı kitabının bir değerlendirilmesi yer alıyordu. Yazının bir yerinde beni bugün ile bağlayan bir cümleye rast gelince birden aklıma, “bak bu tamda aradığım hikaye” dedim. Bu kitabın Türkçe çevrisi o zamanlar ülkenin en çok satan ve ses getiren gazetesinde bir bölümü tefrika edilerek yayınlanmış ve bende bunu hiç sektirmeden okumuştum. Belki de bu yayınlanan bölümleri arşiv olarak saklamış olabilirim. Uzun bir zaman geçti, çok şey biriktirdiğim için ne yaptım bilemiyorum. Bu kitap o günlerde çok büyük bir satış ve ilgi gördü. Almanya’da ve Avrupa’da kıyamet koptu. Koptu da ne oldu? Değişen çok şey yok şimdi de! Beni okuduğumda bugüne bağlayan yeri aynen alıntıladım; “Hayvanlar Üzerindeki Tıp Denemelerine Son! Onların Yerine Türkleri Kullanın” Bu ifadeler Duisburg’un Wedau semtindeki bir duvar yazısından alıntı. Türkler çalışma hayatı dışında denek olarak kullanılırlar. Belirli bir ücret karşılığında, hiçbir sorumluluk kabul etmeden ilaçlar ilk olarak Türkler’e uygulanır. Doktorlar, deneklere imzalatılan kağıtta yazan ciddi hastalıkların görülmeyeceği konusunda ısrar ederek denekleri ikna ederler. Ailesine ve kendisine bakmak için paraya ihtiyacı olan birçok Türk işçi için bu teklif, içerisinde belirsizlikleri barındırsa da kabul edilir. Denek olarak kullanılan Türkler Türkiye’ye daha önce gönderilmek üzere listenin başına konulur. Böylelikle üzerinden yıllar geçince ortaya çıkacak hastalıklarda Almanya’daki doktorlar şüpheleri üzerlerine çekmeyecek ve hiçbir sorumluluk kabul etmeyeceklerdir. Okudunuz değil mi; size neyi anlatıyor, neyi hatırlatıyor, artık siz kendiniz bulun! Ben neyi çıkardım bu yazının bu yerinden, anın da, hani şu Alman-Türk’ün salgını bitirecek diye bulduğu bir şey vardı, şu şey yahu, tamda dilimin ve kalemimin ucunda neydi neydi bu şey, koşarak gidilerek imza attığınız şey yahuu! Geçmiş olsunnn hepinize diyorum…
Ekleme Tarihi: 19 Ağustos 2022 - Cuma
Erhan GÜNDOĞAR

Kaç sene sonra, nereden nereye

Bir önceki köşede çocukluğumda ilkokuldaki hatıralarımdan bahsetmiş ve süt tozunun bize nasıl zorla içirildiğini anlatmıştım. Bugün bunun devamını yazayım da, evimize beyaz şeker, francala denen ekmeğin nasıl girdiğini, sonra kahvaltı denen sabah öğününün hayatımızda nasıl bu kadar yer ettiğini hikaye edecektim. Ancak akşam evde oturmuş gazeteleri okurken, birinde yer alan bir makale beni aldı 1980’li senelere hızla götürdü. Bu makalede, 1985 senesinde yayınlanan Alman yazar Günter Wallraff’ın “En Alttakiler” adlı kitabının bir değerlendirilmesi yer alıyordu. Yazının bir yerinde beni bugün ile bağlayan bir cümleye rast gelince birden aklıma, “bak bu tamda aradığım hikaye” dedim. Bu kitabın Türkçe çevrisi o zamanlar ülkenin en çok satan ve ses getiren gazetesinde bir bölümü tefrika edilerek yayınlanmış ve bende bunu hiç sektirmeden okumuştum. Belki de bu yayınlanan bölümleri arşiv olarak saklamış olabilirim. Uzun bir zaman geçti, çok şey biriktirdiğim için ne yaptım bilemiyorum. Bu kitap o günlerde çok büyük bir satış ve ilgi gördü. Almanya’da ve Avrupa’da kıyamet koptu. Koptu da ne oldu? Değişen çok şey yok şimdi de! Beni okuduğumda bugüne bağlayan yeri aynen alıntıladım; “Hayvanlar Üzerindeki Tıp Denemelerine Son! Onların Yerine Türkleri Kullanın” Bu ifadeler Duisburg’un Wedau semtindeki bir duvar yazısından alıntı. Türkler çalışma hayatı dışında denek olarak kullanılırlar. Belirli bir ücret karşılığında, hiçbir sorumluluk kabul etmeden ilaçlar ilk olarak Türkler’e uygulanır. Doktorlar, deneklere imzalatılan kağıtta yazan ciddi hastalıkların görülmeyeceği konusunda ısrar ederek denekleri ikna ederler. Ailesine ve kendisine bakmak için paraya ihtiyacı olan birçok Türk işçi için bu teklif, içerisinde belirsizlikleri barındırsa da kabul edilir. Denek olarak kullanılan Türkler Türkiye’ye daha önce gönderilmek üzere listenin başına konulur. Böylelikle üzerinden yıllar geçince ortaya çıkacak hastalıklarda Almanya’daki doktorlar şüpheleri üzerlerine çekmeyecek ve hiçbir sorumluluk kabul etmeyeceklerdir. Okudunuz değil mi; size neyi anlatıyor, neyi hatırlatıyor, artık siz kendiniz bulun! Ben neyi çıkardım bu yazının bu yerinden, anın da, hani şu Alman-Türk’ün salgını bitirecek diye bulduğu bir şey vardı, şu şey yahu, tamda dilimin ve kalemimin ucunda neydi neydi bu şey, koşarak gidilerek imza attığınız şey yahuu! Geçmiş olsunnn hepinize diyorum…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.