Erhan GÜNDOĞAR
Köşe Yazarı
Erhan GÜNDOĞAR
 

Bir lokanta, iki hikaye

Memleketimizde o kadar sıkışık bir gündem var ki; bazen hangi mevzuyu yazsam, diye dünde buradan ifade etmiştim. Güya bugünde ilçede ki, trafikteki vurdumduymazlığı ele alacaktım. Aynen böyle, öğleye kadar şöyle yazarım, böyle yazarım, diye kafamda kurgu yaparken, işlerim bitince önce bir yemek yiyeyim dedim. Sandığınız gibi öyle çok yemek yemeyi sevmem. Az yer ve uzun süre bir şey yemeden işlerimi yaparım. Böyle böyle düşünürken, her zaman gittiğim arkadaşın lokantasına gittim.  Çorbamı söyledim ve daha birkaç kaşık ağzıma götürmeden içeri bir müşteri koşar gibi girince, “bu nedir” diye baktım. Bu kişi, “ustam çok hızlı yemeğimi verebilir misin” diye sordu. “Allah’ım” dedim, “bu nasıl bir şey yahu” diyerek şaştım kaldım.  Ne gibi bir acelesi vardı, nereye yetişecekti, yangın bölgesine su mu taşıyacaktı, yoksa hastaneye acile mi gidecekti, doğrusu anlamadım.  Benim bildiğim ve büyüklerimden öğrendiğim şekli ile yemek asla hızlı yenmez ve bir sükûnet içinde insan yemek yer. O kişi gelen yemeğini yerken, ustanın akrabası olan bir çocukta lokantada babası ile birlikte yemek yiyecekti. Çocuk tabağını doldurdu ve yemeğin üzerine “sos” diyorlar şimdiki zamanda, ketçap döküverdi hem de yemeğinin görünmesini engelleyecek şekilde.  Babası da önce ketçabı alacak gibi olduğunda, “ne güzel babası doğal beslenmesini istiyor, diye düşündüm. Fakat sonra vazgeçti ve ketçabı boca edince, bir kez daha şaşa kaldım. Ben hayatımda evde, bir yere gittiğimde, düğünde dernekte, maç için deplasmana gittiğimde bile bu ne idüğü belli olmayan şeyleri zinhar yemeğime karıştırmam. Şimdi desem ki, bunu bile planlayanlar küreselciler, çok abartın diye laf ederler. Bizim yemek kültürümüz de hep insan sağlığını öncelikle hedefleyen ve yemeğin yanında insana faydalı çok sayıda çeşni var. Bu bile yeterde artar. Şimdi ise, çok sayıda ismini bile telaffuz edemediğimiz abur cubur diye tarif edilen insanlara bir faydası olmadığı ileri sürülen garip tatlar bol bol masalarda yer alıyor. Asitli ve şekerli içecek ve yiyecekler her daim elimizin altında, çocuklar ha bire kilo üstüne kilo alıyor ama ana babalar sağlıklı büyüdüğünü sanarak bir şey demiyorlar. İşimiz çok zor çok. Adamlar bu işi biliyor derim her zaman. Uyanalım artık.                    
Ekleme Tarihi: 05 Ağustos 2021 - Perşembe
Erhan GÜNDOĞAR

Bir lokanta, iki hikaye

Memleketimizde o kadar sıkışık bir gündem var ki; bazen hangi mevzuyu yazsam, diye dünde buradan ifade etmiştim. Güya bugünde ilçede ki, trafikteki vurdumduymazlığı ele alacaktım. Aynen böyle, öğleye kadar şöyle yazarım, böyle yazarım, diye kafamda kurgu yaparken, işlerim bitince önce bir yemek yiyeyim dedim. Sandığınız gibi öyle çok yemek yemeyi sevmem. Az yer ve uzun süre bir şey yemeden işlerimi yaparım. Böyle böyle düşünürken, her zaman gittiğim arkadaşın lokantasına gittim.  Çorbamı söyledim ve daha birkaç kaşık ağzıma götürmeden içeri bir müşteri koşar gibi girince, “bu nedir” diye baktım. Bu kişi, “ustam çok hızlı yemeğimi verebilir misin” diye sordu. “Allah’ım” dedim, “bu nasıl bir şey yahu” diyerek şaştım kaldım.  Ne gibi bir acelesi vardı, nereye yetişecekti, yangın bölgesine su mu taşıyacaktı, yoksa hastaneye acile mi gidecekti, doğrusu anlamadım.  Benim bildiğim ve büyüklerimden öğrendiğim şekli ile yemek asla hızlı yenmez ve bir sükûnet içinde insan yemek yer. O kişi gelen yemeğini yerken, ustanın akrabası olan bir çocukta lokantada babası ile birlikte yemek yiyecekti. Çocuk tabağını doldurdu ve yemeğin üzerine “sos” diyorlar şimdiki zamanda, ketçap döküverdi hem de yemeğinin görünmesini engelleyecek şekilde.  Babası da önce ketçabı alacak gibi olduğunda, “ne güzel babası doğal beslenmesini istiyor, diye düşündüm. Fakat sonra vazgeçti ve ketçabı boca edince, bir kez daha şaşa kaldım. Ben hayatımda evde, bir yere gittiğimde, düğünde dernekte, maç için deplasmana gittiğimde bile bu ne idüğü belli olmayan şeyleri zinhar yemeğime karıştırmam. Şimdi desem ki, bunu bile planlayanlar küreselciler, çok abartın diye laf ederler.

Bizim yemek kültürümüz de hep insan sağlığını öncelikle hedefleyen ve yemeğin yanında insana faydalı çok sayıda çeşni var. Bu bile yeterde artar. Şimdi ise, çok sayıda ismini bile telaffuz edemediğimiz abur cubur diye tarif edilen insanlara bir faydası olmadığı ileri sürülen garip tatlar bol bol masalarda yer alıyor. Asitli ve şekerli içecek ve yiyecekler her daim elimizin altında, çocuklar ha bire kilo üstüne kilo alıyor ama ana babalar sağlıklı büyüdüğünü sanarak bir şey demiyorlar. İşimiz çok zor çok. Adamlar bu işi biliyor derim her zaman. Uyanalım artık.                    

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.