Vahit KOÇ
Köşe Yazarı
Vahit KOÇ
 

YÜREK DİLİYLE KONUŞABİLSEK…

Zaman zaman şahit olduğumuz soru… Yahu bu toplum nereye gidiyor? Bu soruyu sorarken aslında geçmişe ait değerler, doğruluk ve faziletler vurgulanıp, sonra gelen neslin ise öncekilere göre bir çok insani, ahlaki değerlerden mahrum olduğu dile getirilir. Doğruluk payı var mıdır, yok mudur değerlendirmesi yapacak değiliz. Ancak genel kabul görmüş ve insanların birçoklarınca da benimsenmiş olan değerlerin başkalarına aktarılmasının ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Bu gün bir çok imkanlara, iletişim diline sahip olmamıza rağmen, arkamızdan gelen nesil ile bu noktada kurmuş olduğumuz bağın ne kadar zayıf olduğunun da farkındayız.   Bir düşünün … Ülkemizde, bir yerde bu insani ve ahlaki değerleri teşvik ettiğine inanılan ne kadar İlahiyatlar, İmam Hatipler, Kur’an Kursları, bunların hocaları, öğrencileri, gönül verenleri var. Bunun yanında toplumları şekillendirmede, bu değerler noktasında yönlendirmede en az saydıklarımız kadar etkili aile reislerinden tutunda, toplumun siyasi önderleri, genel kanaat önderleri, yerel kanaat önderleri, sanat, kültür önderleri var. Tüm bu saydıklarımızın işi, bilerek veya bilmeyerek içinde yaşamış oldukları toplumu insani, ahlaki değerler noktasında belli bir seviyeye taşımak veya öyle inanıyoruz. Aslında dilimizi, elimizi, zihnimizi, zikrimizi hep bu amaç için kullanıyoruz ama yine de yetersiz kaldığımızı düşünüyoruz. Oysa asıl kullanılması gereken bir dil daha var . Yürek dili. Nedense bu dili, dilimizi pek kullanmayı bilmiyoruz, bilemiyoruz. Belki kullandığımızın, nasıl kullandığımızın da farkında değiliz. Yüreğini tüm insani erdemlere engel olacak duygulardan arındırmış bir babanın, bir annenin o aile içindeki duruşu, hiç dilini kullanmasa, dilsiz olsa dahi diğer fertleri,  yani aile fertlerini şekillendirici bir duruştur.  Güzel hasletlerin, güzel duyguların mekan tuttuğu bir kalp kendisine arkadaş olan, eş olan kalbi şekillendiren, kendi güzellik alanına çeken bir kalp olur. Yine toplumun önünde yer alan, adından söz ettiren, öne çıkmış insanların yüreğinde yer bulmuş  o güzellikler, gönülden gönüle giden bir yolu kullanarak kendilerine  yeni  mekanlar, yeni gönüller bulur. Ama önce o yüreğin arındırılması gerekir. Yürekte barındırılan ağır duygu ve düşüncenin elden geçirilmesi gerekir. Orayı mekan tutan ucuz nesnelere olan sevginin dizginlenmesi, basit zihinsel meşguliyetin bertaraf edilmesi gerekir. İşte bunu yapabilirsek kelimelere, kelimelerin telaffuzuna gerek kalmadan çevremizdeki insanlarla, hayvanlarla, hatta çiçeklerle, bitkilerle bile bir bağ kurabiliriz. Zor değil isterseniz art niyetsiz, şefkat ve merhamet dolu bir yürekle, dilini anlamadığınız, sizi anlamayan –değil insana- bir hayvana yaklaşın. Ona doğru elinizi uzatın. Sizi nasıl anladığını, yüreğinizdeki duygulara göre nasıl karşılık verdiğini fark edeceksiniz. Ve şu olay da yüreğin derinliklerinde mekan tutmuş duyguları  anlamanın ve diğer yüreklere aktarmanın en güzel örneklerinden bir tanesi… Hira mağarasında ilk defa vahye muhatap olan peygamberimiz, olup bitenleri eşi Hz. Hatice’ye anlatır. Hz. Hatice O’nun heyecanını yatıştırıp sakinleştirir. Ve der ki; “ Muhammed! Allah’a yemin ederim ki Cenab-ı Hak hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen sözünü doğru söylersin. Emanete riayet edersin. Komşularına nazik, müşfik davranırsın. Akrabanı gözetirsin. Fakirlere yardım edersin. Kimsesizlere kapını açarsın. Sen olsan olsan peygamber olursun …” Hz. Muhammed eşine asla, “ ben böyle böyle bir insanım” dememiştir. Eşi onun yüreğinde barındırdığı bu insani hasletleri yürek diliyle okumuş ve diğer yüreklere aktarılmasında bir tercüman olmuştur. Evet…  Güzel insan, güzel toplum… Anacak dillerden ziyade yüreklerin şekillendirmesiyle oluşacaktır.  O zaman yüreklerimize bir bakalım. Kendimizi bir yoklayalım. Zihnimiz, zikrimiz, akşam, sabah ne ile meşgul. Hangi duygularla uyur hangi duygular eşliğinde gözlerimizi açarız. Sahi, yüreğimizde neleri saklıyoruz?          
Ekleme Tarihi: 27 Aralık 2018 - Perşembe
Vahit KOÇ

YÜREK DİLİYLE KONUŞABİLSEK…

Zaman zaman şahit olduğumuz soru… Yahu bu toplum nereye gidiyor?

Bu soruyu sorarken aslında geçmişe ait değerler, doğruluk ve faziletler vurgulanıp, sonra gelen neslin ise öncekilere göre bir çok insani, ahlaki değerlerden mahrum olduğu dile getirilir.

Doğruluk payı var mıdır, yok mudur değerlendirmesi yapacak değiliz. Ancak genel kabul görmüş ve insanların birçoklarınca da benimsenmiş olan değerlerin başkalarına aktarılmasının ne kadar önemli olduğunu biliyoruz.

Bu gün bir çok imkanlara, iletişim diline sahip olmamıza rağmen, arkamızdan gelen nesil ile bu noktada kurmuş olduğumuz bağın ne kadar zayıf olduğunun da farkındayız.

  Bir düşünün … Ülkemizde, bir yerde bu insani ve ahlaki değerleri teşvik ettiğine inanılan ne kadar İlahiyatlar, İmam Hatipler, Kur’an Kursları, bunların hocaları, öğrencileri, gönül verenleri var. Bunun yanında toplumları şekillendirmede, bu değerler noktasında yönlendirmede en az saydıklarımız kadar etkili aile reislerinden tutunda, toplumun siyasi önderleri, genel kanaat önderleri, yerel kanaat önderleri, sanat, kültür önderleri var.

Tüm bu saydıklarımızın işi, bilerek veya bilmeyerek içinde yaşamış oldukları toplumu insani, ahlaki değerler noktasında belli bir seviyeye taşımak veya öyle inanıyoruz.

Aslında dilimizi, elimizi, zihnimizi, zikrimizi hep bu amaç için kullanıyoruz ama yine de yetersiz kaldığımızı düşünüyoruz.

Oysa asıl kullanılması gereken bir dil daha var . Yürek dili. Nedense bu dili, dilimizi pek kullanmayı bilmiyoruz, bilemiyoruz. Belki kullandığımızın, nasıl kullandığımızın da farkında değiliz.

Yüreğini tüm insani erdemlere engel olacak duygulardan arındırmış bir babanın, bir annenin o aile içindeki duruşu, hiç dilini kullanmasa, dilsiz olsa dahi diğer fertleri,  yani aile fertlerini şekillendirici bir duruştur.  Güzel hasletlerin, güzel duyguların mekan tuttuğu bir kalp kendisine arkadaş olan, eş olan kalbi şekillendiren, kendi güzellik alanına çeken bir kalp olur.

Yine toplumun önünde yer alan, adından söz ettiren, öne çıkmış insanların yüreğinde yer bulmuş  o güzellikler, gönülden gönüle giden bir yolu kullanarak kendilerine  yeni  mekanlar, yeni gönüller bulur.

Ama önce o yüreğin arındırılması gerekir. Yürekte barındırılan ağır duygu ve düşüncenin elden geçirilmesi gerekir. Orayı mekan tutan ucuz nesnelere olan sevginin dizginlenmesi, basit zihinsel meşguliyetin bertaraf edilmesi gerekir.

İşte bunu yapabilirsek kelimelere, kelimelerin telaffuzuna gerek kalmadan çevremizdeki insanlarla, hayvanlarla, hatta çiçeklerle, bitkilerle bile bir bağ kurabiliriz. Zor değil isterseniz art niyetsiz, şefkat ve merhamet dolu bir yürekle, dilini anlamadığınız, sizi anlamayan –değil insana- bir hayvana yaklaşın. Ona doğru elinizi uzatın. Sizi nasıl anladığını, yüreğinizdeki duygulara göre nasıl karşılık verdiğini fark edeceksiniz.

Ve şu olay da yüreğin derinliklerinde mekan tutmuş duyguları  anlamanın ve diğer yüreklere aktarmanın en güzel örneklerinden bir tanesi…

Hira mağarasında ilk defa vahye muhatap olan peygamberimiz, olup bitenleri eşi Hz. Hatice’ye anlatır. Hz. Hatice O’nun heyecanını yatıştırıp sakinleştirir. Ve der ki; “ Muhammed! Allah’a yemin ederim ki Cenab-ı Hak hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen sözünü doğru söylersin. Emanete riayet edersin. Komşularına nazik, müşfik davranırsın. Akrabanı gözetirsin. Fakirlere yardım edersin. Kimsesizlere kapını açarsın. Sen olsan olsan peygamber olursun …”

Hz. Muhammed eşine asla, “ ben böyle böyle bir insanım” dememiştir. Eşi onun yüreğinde barındırdığı bu insani hasletleri yürek diliyle okumuş ve diğer yüreklere aktarılmasında bir tercüman olmuştur.

Evet…  Güzel insan, güzel toplum… Anacak dillerden ziyade yüreklerin şekillendirmesiyle oluşacaktır.

 O zaman yüreklerimize bir bakalım. Kendimizi bir yoklayalım. Zihnimiz, zikrimiz, akşam, sabah ne ile meşgul. Hangi duygularla uyur hangi duygular eşliğinde gözlerimizi açarız.

Sahi, yüreğimizde neleri saklıyoruz?

 

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.