Vahit KOÇ
Köşe Yazarı
Vahit KOÇ
 

HZ. HÜSEYİN VE CHE GUEVARA

Başlığı okuyunca garipsediğinizi hissediyorum. Diyorsunuz ki bu şahsiyetlerin birbiriyle ne alakası var?Geçenlerde kısada olsa ülkemizde Che Guevara gündeme geldi. Gençlerimizin Che portreli tişörtler giymeleri, ona ilgi, alaka duymaları kimileri tarafından eleştirildi, kimileri de bu davranışı savundu. Eleştirenler “Bizim kültürümüzle, inancımızla, ahlakımızla ilgisi, alakası olmayan bu insanın posterlerini neden göğsümüzün üzerinde taşıyalım?” derken, savunanlar da “haksızlığa, kötülüğe, zulme karşı olanların inancına bakılmaz. Aslolan, yapılan haksızlık ve zulümler karşısında bulunmamız gereken yerde olabilmemiz” diyerek Che’nin yanında olmayı doğru buldu. Aslında bana göre de doğru olanı bu. Mazlumun, haksızlığa uğrayanın veya zalime karşı hakkı, hakikati söyleyen kişinin insani kimliğinden ötesi düşünülemez.Bu olayın bir yönü…Diğer yönü ise; tarih boyu dünya üzerindeki tüm sosyal hadiselerin temelinde gençlerin, genç insanların en başta, en önde yer aldığını biliyoruz. Ve insanlık, bu değişiklikleri gençlerin yaptığına şahit olmuştur. Hatta insanlık tarihinde en büyük sosyal değişiklikleri gerçekleştiren peygamberlerin de içinde yaşamış oldukları toplumların gençleri olduğuna şahit oluyoruz.Çünkü gençler her zaman çok uzaklara bakar. Onların hayali olgun, yaşlı başlı insanların çok ötesine geçer. Onlar canlıdırlar, dinamiktirler. Onların kaybetme endişeleri, korkuları yoktur. Ve kaybedecek bir şeyleri de yoktur.Fakat asıl ifade etmek istediğim bunlar değil. Asıl ifade etmek istediğim gençlerin kendilerine önderlik yapacak gerçek şahsiyetleri tanımak ve yüreklerinde onlarla birliktelik oluşturmak yerine Onunla kıyaslanamayacak kadar gerilerde olan kişilere ilgi, alaka duymaları…Hüseyin… Dedesi tarafından Cennet üzerinden gençlerle  birlikteliği sağlanan bir şahsiyet… Hüseyin… “Cennet gençlerinin efendisi” …  Her namazın tahıyyatında Muhammed (SAV) ailesinin bir ferdi olarak selamlanan seçkin insan… Dedesinin torunu… O’nun yolunun yolcusu…Che Guevara kendisini takip eden Amerikan özel birliklerinden kaçarken Bolivya da yakalanıp öldürüldüğü halde, Hüseyin tüm sevdiklerini yanına alarak, şehit edileceğini bile bile Yezid’e meydan okuyan bir şahsiyet…  Dünya tarihinde eşleriyle, çocuklarıyla öleceğini kesin olarak bildiği halde böyle bir harekete kalkışan başka bir şahsiyet asla olmamıştır.Evet … Mâdem öbürleri yabancı. İşte Hz Hüseyin… Huyu huyumuza uygun, yolu yolumuza… Üstelik her namazda selamlayacak kadar yakın olduğumuz bu Aziz insanı gençlerimize niçin tanıtamıyoruz? Bari bu gün olsun, şu aşure yemeğinin önüne niçin geçiremiyoruz? Bu günün olaylarını sıralarken en sona “Ha… Hz  Hüseyin de Kerbela’da bu gün şehit oldu” diyoruz ya da diyemiyoruz?İşin garibi başkaları da Hüseyin’i anarken “Hıh…” diyor onları yan gözle izliyoruz ve onların bizden olmamalarını Hüseyin’e mesafeli duruşumuzun gerekçesi olarak vicdanlarımıza kabul ettiriyoruz.  Bizim sevdiklerimizi, bu sevdiğimiz şahsiyetleri başkalarının da sevmesi İngiliz’in, Fransız’ın, Afrikalının, Amerikalının sevmesi bizi sevindirmez mi? Yine, sevdiğimiz insanlarla onların sevdiklerini sevmek suretiyle bir birliktelik oluşturmaya çalışmamız akıllıca bir davranış olmaz mı? Yani çok sevdiğim peygamberin sevdiğini sevmek… Onun öpüp kokladığını koklamak… Hiç olmazsa torunu Hüseyin’e seslenirken O’nun dudaklarından dökülen “Hüseyin” ismini tekrar etmek…  Gençler… Efendinizi tanıyabilirseniz Onunla buluşma yeriniz Cennet olur…Bu Aşura gününde Onu tekrar selamlayarak sözlerimi bitiriyorum.“Muhammed ve Muhammed ailesinin fertlerine selam olsun…” 
Ekleme Tarihi: 11 Ekim 2016 - Salı
Vahit KOÇ

HZ. HÜSEYİN VE CHE GUEVARA

Başlığı okuyunca garipsediğinizi hissediyorum. Diyorsunuz ki bu şahsiyetlerin birbiriyle ne alakası var?
Geçenlerde kısada olsa ülkemizde Che Guevara gündeme geldi. Gençlerimizin Che portreli tişörtler giymeleri, ona ilgi, alaka duymaları kimileri tarafından eleştirildi, kimileri de bu davranışı savundu. Eleştirenler “Bizim kültürümüzle, inancımızla, ahlakımızla ilgisi, alakası olmayan bu insanın posterlerini neden göğsümüzün üzerinde taşıyalım?” derken, savunanlar da “haksızlığa, kötülüğe, zulme karşı olanların inancına bakılmaz. Aslolan, yapılan haksızlık ve zulümler karşısında bulunmamız gereken yerde olabilmemiz” diyerek Che’nin yanında olmayı doğru buldu.
 Aslında bana göre de doğru olanı bu. Mazlumun, haksızlığa uğrayanın veya zalime karşı hakkı, hakikati söyleyen kişinin insani kimliğinden ötesi düşünülemez.
Bu olayın bir yönü…
Diğer yönü ise; tarih boyu dünya üzerindeki tüm sosyal hadiselerin temelinde gençlerin, genç insanların en başta, en önde yer aldığını biliyoruz. Ve insanlık, bu değişiklikleri gençlerin yaptığına şahit olmuştur. Hatta insanlık tarihinde en büyük sosyal değişiklikleri gerçekleştiren peygamberlerin de içinde yaşamış oldukları toplumların gençleri olduğuna şahit oluyoruz.
Çünkü gençler her zaman çok uzaklara bakar. Onların hayali olgun, yaşlı başlı insanların çok ötesine geçer. Onlar canlıdırlar, dinamiktirler. Onların kaybetme endişeleri, korkuları yoktur. Ve kaybedecek bir şeyleri de yoktur.
Fakat asıl ifade etmek istediğim bunlar değil. Asıl ifade etmek istediğim gençlerin kendilerine önderlik yapacak gerçek şahsiyetleri tanımak ve yüreklerinde onlarla birliktelik oluşturmak yerine Onunla kıyaslanamayacak kadar gerilerde olan kişilere ilgi, alaka duymaları…
Hüseyin… Dedesi tarafından Cennet üzerinden gençlerle  birlikteliği sağlanan bir şahsiyet… Hüseyin… “Cennet gençlerinin efendisi” …  Her namazın tahıyyatında Muhammed (SAV) ailesinin bir ferdi olarak selamlanan seçkin insan… Dedesinin torunu… O’nun yolunun yolcusu…
Che Guevara kendisini takip eden Amerikan özel birliklerinden kaçarken Bolivya da yakalanıp öldürüldüğü halde, Hüseyin tüm sevdiklerini yanına alarak, şehit edileceğini bile bile Yezid’e meydan okuyan bir şahsiyet…  Dünya tarihinde eşleriyle, çocuklarıyla öleceğini kesin olarak bildiği halde böyle bir harekete kalkışan başka bir şahsiyet asla olmamıştır.
Evet … Mâdem öbürleri yabancı. İşte Hz Hüseyin… Huyu huyumuza uygun, yolu yolumuza… Üstelik her namazda selamlayacak kadar yakın olduğumuz bu Aziz insanı gençlerimize niçin tanıtamıyoruz? Bari bu gün olsun, şu aşure yemeğinin önüne niçin geçiremiyoruz? Bu günün olaylarını sıralarken en sona “Ha… Hz  Hüseyin de Kerbela’da bu gün şehit oldu” diyoruz ya da diyemiyoruz?
İşin garibi başkaları da Hüseyin’i anarken “Hıh…” diyor onları yan gözle izliyoruz ve onların bizden olmamalarını Hüseyin’e mesafeli duruşumuzun gerekçesi olarak vicdanlarımıza kabul ettiriyoruz.  Bizim sevdiklerimizi, bu sevdiğimiz şahsiyetleri başkalarının da sevmesi İngiliz’in, Fransız’ın, Afrikalının, Amerikalının sevmesi bizi sevindirmez mi?
 Yine, sevdiğimiz insanlarla onların sevdiklerini sevmek suretiyle bir birliktelik oluşturmaya çalışmamız akıllıca bir davranış olmaz mı? Yani çok sevdiğim peygamberin sevdiğini sevmek… Onun öpüp kokladığını koklamak… Hiç olmazsa torunu Hüseyin’e seslenirken O’nun dudaklarından dökülen “Hüseyin” ismini tekrar etmek…  
Gençler… Efendinizi tanıyabilirseniz Onunla buluşma yeriniz Cennet olur…
Bu Aşura gününde Onu tekrar selamlayarak sözlerimi bitiriyorum.
“Muhammed ve Muhammed ailesinin fertlerine selam olsun…” 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.