Erol KÜÇÜK
Köşe Yazarı
Erol KÜÇÜK
 

PARA, PARA, PARA…

Para kazanmanın adı artık “ekmek kavgası” oldu. Ama farkına varmadığımız bir şey var: Bu para kazanma hırsı her ne kadar “ekmek kavgası” diye yumuşatılmaya çalışılsa da aslında o kadar masum bir şey değil. Dikkatlice bakarsanız yaşadığımız bütün kötülüklerin altında bu aşırı para kazanma hırsını görürsünüz. Yıllar önce Napolyon boşa söylememiş: Para, para, para… Gel gör ki giderek maddeleşen acımasız dünyada parasız da hiçbir şey yapamıyorsunuz. Ya “paranız kadar konuşabiliyorsunuz” ya da “parası olan konuşuyor”. Bu da insanoğlunun sahip olduğu güzel değerlerin kimi zaman görmezden gelinmesine, kimi zaman da yok olmasına neden oluyor. Her sabah kalktığınızda etrafınıza bir bakın; insanlar bir telaş bir koşuşturma içinde güne başlıyor. Bu sabah telaşının altını kazıdığımızda büyük çoğunluğun gerçekten “ekmek kavgası” için yollara döküldüğünü görürüz. “Ekmek kavgası” biraz zorluk, biraz savaşma gibi çağrışımlar yaptırsa da derin bir anlamı var. Sonuçta herkes daha iyi yaşamak için daha çok kazanması gerektiğini biliyor. Yani sosyal hayatımızın yönünü bir bakıma tamamen ekonomik ihtiyaçlar ve hedefler belirlediği için hayat mücadelesini sıradan insanlar için bir ekmek kazanma işi olarak da değerlendirebiliriz. Böyle olunca sabah kalkıp evinden çıkan insanlar bir tür savaşa giden askere benzetilebilir. İnsanlar her sabah, ya birilerine bir şeyler satmak ya da birilerinden bir şeyler almak için yola düşüyor. Hani, “paranın gözü kör olsun!” ya da “yoksulluğun gözü kör olsun” deriz ya işte herkes, içinde bulunduğu çemberi bir şekilde kırmak için evden çıkıyor. Tembelleri saymazsak bu, herkes için geçerli. Böyle baktığımızda bunun son derece normal ve masum bir şey olduğunu düşünürüz. Para için “iyi bir uşak, kötü bir efendidir” derler ya, biraz da öyledir. Para, kullanan kişiye ve kullandığı yere göre her işe yarayabilir. İyi yola da kötü yola da; hayra da şerre de… Dünyadaki büyük sorunların temelinde de bir paylaşım ve para kazanma hırsı, hatta ticarete ve paraya dayalı bir sömürü vardır. Öyle olmasa güçlü bir ülke kendi yurttaşlarını daha iyi yaşatmak düşüncesiyle, okyanuslar ötesinden gelip fakirlikle boğuşan zavallı insanları birbirine düşürebilir miydi? Yani sonuçta savaşların da altında bir mal paylaşımı, pazar paylaşımı ve ekonomik çıkarlar olduğu anlaşılıyor. İnsanlar para kazanmak için neler yapmadı ki? Bıçkı tozunu köfte diye, eşek etini pastırma diye, bozuk malları da sağlam diye satanlar da ticaret yaptıklarını düşünüyor. Balın sahtesini bile üretmiş bir milletiz yani. Oysa para kazanmak için “her yolu mübah” görenleri hoş görmemek gerekiyor. Ancak birden ortaya çıkan hesapsız ve çok paranın kaynağını kimse bilmiyor da sormuyor da… Zaten paranın asıl bozduğu kişiler daha çok, böyle kolay kazananlar arasından çıkıyor. Hani, “Onun dini, imanı para” diye bir söz var. Ama olsun, gariban doyurmak reklamsız olunca para getirmiyor; demek ki gariban doyurmak sevap da getirmiyor olmalı(!). Neyse günümüz ne de olsa reklam devri ve bizler de bu reklamları kanıksadık. Belki bilmeyerek “Benim vatandaşım işini bilir” deyip para kazanmak için her yolun serbest olduğu anlamına gelecek bir söz söyleyen devlet büyüklerimizden biri; “ben zenginleri severim.” demişti. O gün bugündür zenginler daha çok seviliyor. Aslında sevilen şey zenginler değil, paranın ta kendisi. Zenginleri çok sevdiğimiz için bizi yönetenleri de onların arasından seçmek zorunda kalmıyor muyuz? İnsanın duası kabul olacaksa olurmuş. Bu sözü her anlattığımda sonunu şöyle bağlıyorum: Anlaşılan çok paranın, böyle diyen birini bile değiştirip bozabileceğini Allah da biliyor ki çok para vermiyor! Şaka bir yana gerçekten çok para kazanana saygı duyup kazancını yatırımda, doğru yerlerde harcamasını dileyelim. Emek harcayıp, çalışıp doğru yoldan para kazanmak da gerekiyor elbetteDilimizde bütün hayatlarını para kazanmak için geçirip gözü paradan başka şeyi görmeyenlere “para dediğin el kiri” denmesi de paraya fazla tamah etmemeyi, paranın harcanıp gidecek bir mal olduğunu öğütlüyor. "İnsanların yaptığı sahte paralar kadar, paraların yaptığı sahte insanlar da vardır." sözü de paranın insan üzerindeki olumsuz etkisini örnekliyor. Halkımız ne güzel sözler üretmiş. Doğduğum topraklarda, çok zengin olanlar için “Parayla çift taş oynar” derlerdi. Çok parası, serveti olan ama kimsenin servetini kıskanmadan, fesatlık etmeden, refah içinde yaşamayı anlatan bu sözü konuyla ilgisi nedeniyle buraya da yazdım. Bu sözün daha iyi yaşamaya imrenme anlamı taşıdığını da söyleyelim. Hepinize çalışma gücü verecek sağlık, yetecek kadar gelir, “helal”, haklı, adil ve temiz kazançlar ve paranın esiri olmadan parayı esir alma gücü diliyorum.
Ekleme Tarihi: 10 June 2025 - Tuesday
Erol KÜÇÜK

PARA, PARA, PARA…

Para kazanmanın adı artık “ekmek kavgası” oldu. Ama farkına varmadığımız bir şey var: Bu para kazanma hırsı her ne kadar “ekmek kavgası” diye yumuşatılmaya çalışılsa da aslında o kadar masum bir şey değil. Dikkatlice bakarsanız yaşadığımız bütün kötülüklerin altında bu aşırı para kazanma hırsını görürsünüz. Yıllar önce Napolyon boşa söylememiş: Para, para, para… Gel gör ki giderek maddeleşen acımasız dünyada parasız da hiçbir şey yapamıyorsunuz. Ya “paranız kadar konuşabiliyorsunuz” ya da “parası olan konuşuyor”. Bu da insanoğlunun sahip olduğu güzel değerlerin kimi zaman görmezden gelinmesine, kimi zaman da yok olmasına neden oluyor. Her sabah kalktığınızda etrafınıza bir bakın; insanlar bir telaş bir koşuşturma içinde güne başlıyor. Bu sabah telaşının altını kazıdığımızda büyük çoğunluğun gerçekten “ekmek kavgası” için yollara döküldüğünü görürüz. “Ekmek kavgası” biraz zorluk, biraz savaşma gibi çağrışımlar yaptırsa da derin bir anlamı var. Sonuçta herkes daha iyi yaşamak için daha çok kazanması gerektiğini biliyor. Yani sosyal hayatımızın yönünü bir bakıma tamamen ekonomik ihtiyaçlar ve hedefler belirlediği için hayat mücadelesini sıradan insanlar için bir ekmek kazanma işi olarak da değerlendirebiliriz. Böyle olunca sabah kalkıp evinden çıkan insanlar bir tür savaşa giden askere benzetilebilir. İnsanlar her sabah, ya birilerine bir şeyler satmak ya da birilerinden bir şeyler almak için yola düşüyor. Hani, “paranın gözü kör olsun!” ya da “yoksulluğun gözü kör olsun” deriz ya işte herkes, içinde bulunduğu çemberi bir şekilde kırmak için evden çıkıyor. Tembelleri saymazsak bu, herkes için geçerli. Böyle baktığımızda bunun son derece normal ve masum bir şey olduğunu düşünürüz. Para için “iyi bir uşak, kötü bir efendidir” derler ya, biraz da öyledir. Para, kullanan kişiye ve kullandığı yere göre her işe yarayabilir. İyi yola da kötü yola da; hayra da şerre de… Dünyadaki büyük sorunların temelinde de bir paylaşım ve para kazanma hırsı, hatta ticarete ve paraya dayalı bir sömürü vardır. Öyle olmasa güçlü bir ülke kendi yurttaşlarını daha iyi yaşatmak düşüncesiyle, okyanuslar ötesinden gelip fakirlikle boğuşan zavallı insanları birbirine düşürebilir miydi? Yani sonuçta savaşların da altında bir mal paylaşımı, pazar paylaşımı ve ekonomik çıkarlar olduğu anlaşılıyor. İnsanlar para kazanmak için neler yapmadı ki? Bıçkı tozunu köfte diye, eşek etini pastırma diye, bozuk malları da sağlam diye satanlar da ticaret yaptıklarını düşünüyor. Balın sahtesini bile üretmiş bir milletiz yani. Oysa para kazanmak için “her yolu mübah” görenleri hoş görmemek gerekiyor. Ancak birden ortaya çıkan hesapsız ve çok paranın kaynağını kimse bilmiyor da sormuyor da… Zaten paranın asıl bozduğu kişiler daha çok, böyle kolay kazananlar arasından çıkıyor. Hani, “Onun dini, imanı para” diye bir söz var. Ama olsun, gariban doyurmak reklamsız olunca para getirmiyor; demek ki gariban doyurmak sevap da getirmiyor olmalı(!). Neyse günümüz ne de olsa reklam devri ve bizler de bu reklamları kanıksadık. Belki bilmeyerek “Benim vatandaşım işini bilir” deyip para kazanmak için her yolun serbest olduğu anlamına gelecek bir söz söyleyen devlet büyüklerimizden biri; “ben zenginleri severim.” demişti. O gün bugündür zenginler daha çok seviliyor. Aslında sevilen şey zenginler değil, paranın ta kendisi. Zenginleri çok sevdiğimiz için bizi yönetenleri de onların arasından seçmek zorunda kalmıyor muyuz? İnsanın duası kabul olacaksa olurmuş. Bu sözü her anlattığımda sonunu şöyle bağlıyorum: Anlaşılan çok paranın, böyle diyen birini bile değiştirip bozabileceğini Allah da biliyor ki çok para vermiyor! Şaka bir yana gerçekten çok para kazanana saygı duyup kazancını yatırımda, doğru yerlerde harcamasını dileyelim. Emek harcayıp, çalışıp doğru yoldan para kazanmak da gerekiyor elbetteDilimizde bütün hayatlarını para kazanmak için geçirip gözü paradan başka şeyi görmeyenlere “para dediğin el kiri” denmesi de paraya fazla tamah etmemeyi, paranın harcanıp gidecek bir mal olduğunu öğütlüyor. "İnsanların yaptığı sahte paralar kadar, paraların yaptığı sahte insanlar da vardır." sözü de paranın insan üzerindeki olumsuz etkisini örnekliyor. Halkımız ne güzel sözler üretmiş. Doğduğum topraklarda, çok zengin olanlar için “Parayla çift taş oynar” derlerdi. Çok parası, serveti olan ama kimsenin servetini kıskanmadan, fesatlık etmeden, refah içinde yaşamayı anlatan bu sözü konuyla ilgisi nedeniyle buraya da yazdım. Bu sözün daha iyi yaşamaya imrenme anlamı taşıdığını da söyleyelim. Hepinize çalışma gücü verecek sağlık, yetecek kadar gelir, “helal”, haklı, adil ve temiz kazançlar ve paranın esiri olmadan parayı esir alma gücü diliyorum.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.