Erol KÜÇÜK
Köşe Yazarı
Erol KÜÇÜK
 

DOĞA BİZDEN ER GEÇ İNTİKAMINI ALIR

Unuttuğumuz  bir gerçek var!.. İnsan olarak özellikle çevrenin ve doğanın korunmasına, var olma koşullarına hala ilgisiz kalıyorsak, bizi bekleyen büyük tehlikenin de hala farkında değiliz demektir. Hiç uzatmadan söyleyebilirim ki, bu yaklaşım, bu umursamazlık dönüp dolaşıp hepimizi olumsuz etkileyecek ve doğaya bedel ödemekten kaçınamayacağız. Düşünebiliyor musunuz 100 konuttun bir arada olduğu bir yerin bahçesinde çocuklar pet şişeleri ile dolu olan bir alanda toplu halde oynuyorlar. Biz büyükler bunu sadece izlemekle kalıyoruz. Çevre bizi kuşatan hava, içtiğimiz su, beslendiğimiz toprak, genel olarak tüm canlıların yaşama ortamıdır. Ekolojik anlamda ise insanla ilişkili canlı, cansız her şeydir. Hayat tarzı yavaş, teknoloji henüz bu denli gelişmemiş iken insanın çevreyi daha doğru bir farkındalık ile gözlemlediği ve yaşamı süresince daha yakın ilişkiler içinde olduğu gerçeğini de unutmamamız gerekiyor. Belki de bunun için daha çok zamanı vardı. Örneğin, biri güzel bir ağaç, akan bir dere, hoş kokulu bir çiçek gördüğünde, ‘Bu bir nimet, kıymetini bilmeliyiz’ derdi. O nedenle de daha bir korur ve gözetirdi. Yolda sevdiği bir arkadaşına rastlayan, bir ağacın gölgesini gösterip, ‘Hele gel, şurada birer soluk alıp çay içelim, iki de laf ederiz. Ne var, ne yok?’ derdi. Sohbet eder, dertleşir, birbirlerini yaşam zorluklarından, dertlerinden arındırırlardı. Konuşarak... Bahçeden koparılan yeşilbiberin, dalından tadılan bir şeftalinin kokusu ve lezzeti karşısında Allah’a şükreder, değer ve kıymet bilirdi. Bire bir ilişkisinden belki de doğayı ve çevreyi hor kullanmaz ve gözetirdi. Duyarlıydı. Buna vakti de vardı. Günümüzde yaşam koşulları ve tarzı tümüyle değişti. Teknoloji, yaşama hızı, insanın insandan uzaklaşması, iletişim kopukluğu insanı oldukça duyarsız kıldı. Teknolojik ilerleme ve sanayideki gelişme sonucu duyarsızca davranışlar, aşırı tüketim, israf, ‘al-kullan-at’ zihniyeti doğa kirliliği, canlı türlerin yok olması, enerji kaynaklarının tükenmesi, nükleer tehlike gibi sonuçlara yol açmış, dünyanın ekolojik dengesini alt üst etmiştir.  20. Yüzyılın sonlarına doğru çevre kirliliği sınır tanımamış, sağlık sorunları dikkat çekici oranda artmış, bu nedenle de dünyanın tüm ülkeleri arasındaki iletişim hızı, bilginin anında yayılması sonucu, belirli bir “Çevre duyarlılığı” gündemimize girmiştir. Doğru ve gerçek bir çevre duyarlılığının edinilmesi ve çevrenin korunması konusunda öncelik eğitimde olmalıdır. Dört temel alanda eğitimi öngörüyorum; ilk eğitim aile içinde, okul öncesi ev yaşamında başlamalıdır. Sonrasında okul döneminde destek görmeli, daha bilimsel yaklaşımlarla gençler eğitilmelidir. Üçüncü etap, sosyal yaşantı, yerel toplum alışkanlıkları ile bu eğitim bütünleşmeli, çevreye duyarlı bireylerin yetişmesi sağlanmalıdır. Çevre sorunlarına karşı olumlu düşünce ve girişimde bulunmaya istekli olan kişiler çevreye duyarlıdır. Bu bilinç düzeyi arttıkça çevreyi korumamız kolaylaşacaktır. Bu nedenle duyarsızlık ve tüm olumsuzluklara karşı tepki gösteren, aktif bir eğitim sistemi geliştirilmelidir. Dördüncü sırada sosyal ortam yazılı, sözlü ve görsel medya ile tüm internet iletişim yolları – facebook, whatsapp, messenger vs. - bu konuya duyarlı davranmalıdır. Sıraladığım bu uzun vadeli, planlı çalışmanın temeli; çevre sorunları ve çevre duyarlılığına öncelik veren bir “ÇEVRE EĞİTİMİ”  olarak ele alınmalıdır.
Ekleme Tarihi: 14 Eylül 2018 - Cuma
Erol KÜÇÜK

DOĞA BİZDEN ER GEÇ İNTİKAMINI ALIR

Unuttuğumuz  bir gerçek var!..
İnsan olarak özellikle çevrenin ve doğanın korunmasına, var olma koşullarına hala ilgisiz kalıyorsak, bizi bekleyen büyük tehlikenin de hala farkında değiliz demektir. Hiç uzatmadan söyleyebilirim ki, bu yaklaşım, bu umursamazlık dönüp dolaşıp hepimizi olumsuz etkileyecek ve doğaya bedel ödemekten kaçınamayacağız. Düşünebiliyor musunuz 100 konuttun bir arada olduğu bir yerin bahçesinde çocuklar pet şişeleri ile dolu olan bir alanda toplu halde oynuyorlar. Biz büyükler bunu sadece izlemekle kalıyoruz.
Çevre bizi kuşatan hava, içtiğimiz su, beslendiğimiz toprak, genel olarak tüm canlıların yaşama ortamıdır. Ekolojik anlamda ise insanla ilişkili canlı, cansız her şeydir. Hayat tarzı yavaş, teknoloji henüz bu denli gelişmemiş iken insanın çevreyi daha doğru bir farkındalık ile gözlemlediği ve yaşamı süresince daha yakın ilişkiler içinde olduğu gerçeğini de unutmamamız gerekiyor. Belki de bunun için daha çok zamanı vardı. Örneğin, biri güzel bir ağaç, akan bir dere, hoş kokulu bir çiçek gördüğünde, ‘Bu bir nimet, kıymetini bilmeliyiz’ derdi. O nedenle de daha bir korur ve gözetirdi. Yolda sevdiği bir arkadaşına rastlayan, bir ağacın gölgesini gösterip, ‘Hele gel, şurada birer soluk alıp çay içelim, iki de laf ederiz. Ne var, ne yok?’ derdi. Sohbet eder, dertleşir, birbirlerini yaşam zorluklarından, dertlerinden arındırırlardı. Konuşarak...
Bahçeden koparılan yeşilbiberin, dalından tadılan bir şeftalinin kokusu ve lezzeti karşısında Allah’a şükreder, değer ve kıymet bilirdi. Bire bir ilişkisinden belki de doğayı ve çevreyi hor kullanmaz ve gözetirdi. Duyarlıydı. Buna vakti de vardı.
Günümüzde yaşam koşulları ve tarzı tümüyle değişti. Teknoloji, yaşama hızı, insanın insandan uzaklaşması, iletişim kopukluğu insanı oldukça duyarsız kıldı. Teknolojik ilerleme ve sanayideki gelişme sonucu duyarsızca davranışlar, aşırı tüketim, israf, ‘al-kullan-at’ zihniyeti doğa kirliliği, canlı türlerin yok olması, enerji kaynaklarının tükenmesi, nükleer tehlike gibi sonuçlara yol açmış, dünyanın ekolojik dengesini alt üst etmiştir. 
20. Yüzyılın sonlarına doğru çevre kirliliği sınır tanımamış, sağlık sorunları dikkat çekici oranda artmış, bu nedenle de dünyanın tüm ülkeleri arasındaki iletişim hızı, bilginin anında yayılması sonucu, belirli bir “Çevre duyarlılığı” gündemimize girmiştir.
Doğru ve gerçek bir çevre duyarlılığının edinilmesi ve çevrenin korunması konusunda öncelik eğitimde olmalıdır. Dört temel alanda eğitimi öngörüyorum; ilk eğitim aile içinde, okul öncesi ev yaşamında başlamalıdır. Sonrasında okul döneminde destek görmeli, daha bilimsel yaklaşımlarla gençler eğitilmelidir.
Üçüncü etap, sosyal yaşantı, yerel toplum alışkanlıkları ile bu eğitim bütünleşmeli, çevreye duyarlı bireylerin yetişmesi sağlanmalıdır. Çevre sorunlarına karşı olumlu düşünce ve girişimde bulunmaya istekli olan kişiler çevreye duyarlıdır. Bu bilinç düzeyi arttıkça çevreyi korumamız kolaylaşacaktır. Bu nedenle duyarsızlık ve tüm olumsuzluklara karşı tepki gösteren, aktif bir eğitim sistemi geliştirilmelidir.
Dördüncü sırada sosyal ortam yazılı, sözlü ve görsel medya ile tüm internet iletişim yolları – facebook, whatsapp, messenger vs. - bu konuya duyarlı davranmalıdır. Sıraladığım bu uzun vadeli, planlı çalışmanın temeli; çevre sorunları ve çevre duyarlılığına öncelik veren bir “ÇEVRE EĞİTİMİ”  olarak ele alınmalıdır.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.