Süleyman ERKAN
Köşe Yazarı
Süleyman ERKAN
 

LÜVİLER

Anadolu ya ilk yerleşen Türklerde diyebiliriz. Lüvilerle ilgili bu güzel yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.  Anadolu topraklarında hala bu medeniyetin ayak izlerine rastlamak mümkündür. “Yıl 1878’di Afyon’a bağlı Beyköy’de bir tarlada 10 metre uzunluğunda kireç taşından yapılmış bir yazıt bulundu.  Üzerinde bir takım şekiller vardı. Köylüler taşa bir anlam veremedi... Köy heyeti taşın yeni yapılan caminin temelinde kullanılmasını kararlaştırıldı. Bölgede kazı yapan Fransız arkeolog George Perrot buna karşı çıksa da, köylülere derdini anlatamadı. Arkeolog Perrot, taş temele atılmadan üzerindeki şekilleri bir kâğıda tek, tek çizdi. Sonra ülkesine döndü. Aradan 134 yıl geçti. 2012 yılında İngiliz antik çağ tarihçisi James Malla art öldüğünde özel arşivinin arasında Fransız arkeolog Perrot’un Afyon’da taştan koya ettiği metinde çıktı. Melleart’ın oğlu metnin kopyasını İsveçli tarihçi Dr. Eberhard Zengger’e verdi.  Zengger İsveçli ve Hollandalılardan oluşan 20 kişilik bir bilim insanı grubuyla bu yazıları çözmeye çalıştı... Yıllar süren uğraşlardan sonra yazılar çözüldü. Bronz çağından kalmaydı. Üç bin iki yüz yıllıktı. Anadolu’da Hititler’den önce yaşayan Lüviler’e aitti.  Lüviler çok araştırmacı ve akademisyene göre Truva’ya denizden gelen ışık insanlarıydı. Anadolu’nun ilk halkıydı. Lüviler kendilerine MA halkı diyordu. MA, battığına inanılan ‘MU’ kıtasının başka bir ismiydi. Birçok tarihçi Lüviler’in MU kıyası battıktan sonra, deniz yoluyla Anadolu’ya geldiğini savunurdu. Bu görüşe katılan Mustafa Kemal Atatürk de Anadolu’nun köklerini ‘MU’ kıtasında aradı ve bu konuda araştırmalar yaptı. Lüvi, ışık demekti. Birçok dile buradan geçti. Hititçede, Lukka, Latincede, Lux, İngilizcede, Light, İtalyancada, Lure, İspanyolcada, luz, Almancada, Licht ve niceleri. Işık insanları silahsız bir dine inanıyordu. Onlarda yaratan ve yaratılan yoktu. Yaratılmışların bütünü yaratanın kendisiydi. İkilik küfürdü. En büyük en küçükteydi insanın özü, ruhuydu. Ruh ışıktı ve ölümsüzdü. Lüviler de bilgi en önemli değerdi. Dinlerini, dünya görüşlerini bilgi seviyesi yüksek insanlarla paylaşırlardı.  Düşüncelerini sembollerle anlatırlardı. Bu yüzden hep azınlıkta kaldılar ve Anadolu’ya kendilerinden sonra gelen halklar tarafından ezildiler. Hititler Anadolu’ya geldiklerinde tanıştıkları Lüvilere komşu halk anlamına gelen ( A-Lüvi) dediler. İnançlarının, geleneklerinin Alevilere çok benzer olması yıllardır tarihçileri düşündürdü. Alevi sözü acaba ( A-Lüvi) den mi gelmektedir?  Baksanıza Yunus Emre ne diyor? ( Dört kitabın manasın okudum hâsıl ettim. Işığa gelince gördüm bir uzun hece imiş.) ( Oruç, namaz gusüllü, haç hicaptır âşıklara, aşk ondan münehhez halis heves içinde... Ey âşıklar, ey âşıklar ışık mezhebi dindir bana.) Afyon’da 2878 yılında bulunan taş yazıtın çözümüne başta İngiliz İndepented gazetesi olmak üzere birçok Avrupa medya organı geniş yer verdi. Yazının deşifre edilmiş tam metni ve araştırma Aralık ayında ‘ Proceedings of the Dutch Archaeological and Historical society’ dergisinde yayınlanacak. Paris, İngiliz, İsveç, Hollandalı bilim insanları şimdi bu konuda yoğun çalışma içinde... Anadolu’nun köklerini araştırıyorlar. Peki, biz Anadolu’da yaşayanlar ne yapıyoruz?“ Alıntı;( Sedat Kaya Datça; Sevgili Mine Erkan sayfasından) Efes 6000 yıl önce kurulmuş bir Lüvi kenti. Lüvilere “Assa” dediler. Bu kente yaşamlarını sürdürdüler. Hititler ise, “ Aposa” sonra “Assuva” oldu. Helenler geldi “ Asia” dediler, yani “Asya”. Efes öylesine uygar, öylesine gelişmiş bir kent ki Avrupa’da ki toplumlar onu örnek alıyorlardı. O yüzden koskoca bir kıta Efes’in ismini verdiler. Asya; Anadolu’ya da küçük Asya dediler. Biz Asyalıyız uygarlığın, demokrasinin doğduğu topraklardayız. Bu kentin kültür zenginliklerini benimseyip sahip çıkmalıyız. Osmanlı dâhil Türkiye’nin kültürel tarihinde “ Türklük ve Müslümanlık” dışında unsurların olduğunu bilmeliyiz. Efes gibi Ege ve Akdeniz’de ki onlarca antik kültürü hiç benimsemedik. Oysa Lüvi, Arzawa, Hitit, Troya, Likya, Lidya, Frigoya, Karye, Kapodakya, uygarlıklarının ne Helen ne de Roma ile ilgisi yoktur. Bunlar Anadolu’nun öz uygarlığı, medeniyetin beşiğidir. Toplumlar da kendilerinden önceki toplumların kültürel mirasının zenginliklerinden beslenerek, kendi kültürel kimliklerini oluşturuyor. Antik Yunan, Roma uygarlıklarının beslendiği zenginlik de binlerce yıllık bir kültür birikimine sahip, Asya topraklarıdır.  Bu toprağın binlerce yıllık kadim mirasını batıya hediye etmek yerine ona sahiplenmek, bizi ne Müslümanlıktan ne de Türklükten uzaklaştırır. Aksine damarlarımızda hala kanı dolaşan bu uygarlıkların kültür zenginliği bizim kültürümüzü de zenginleştirir.  Evet, biz Asyalıyız, batının temeliyiz. Aslında sözün özünü 3000 yıl önce yaşamış Likyalı bir şair şu mısralarda anlatıyor. “Beni bulamazsan üzülme, eşyalarımı bulacaksın. Kestiğim taşları, açtığım yolları, işlediğim heykelleri bulacaksın. Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden parmak izlerimiz değecek birine” Alıntı. Binlerce yıl önceden günümüze yansıyan medeniyet ışıklarının çocuklarıyız. O dönemden bu günümüze kadar gecen zamanda bizlerin daha medeni, çağdaş, insanlar olmalıyız. Lüvilein 1000 tanrısı vardı. Herkesin tanrısına, herkes saygı göstermekteydi. Demokrasi, insan haklarını o çağda daha mı ileriydi?  Geçmiş medeniyetimizi tanıyalım. Gelecek kuşaklara aktaralım.  
Ekleme Tarihi: 18 Nisan 2024 - Perşembe
Süleyman ERKAN

LÜVİLER

Anadolu ya ilk yerleşen Türklerde diyebiliriz. Lüvilerle ilgili bu güzel yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.  Anadolu topraklarında hala bu medeniyetin ayak izlerine rastlamak mümkündür.

“Yıl 1878’di Afyon’a bağlı Beyköy’de bir tarlada 10 metre uzunluğunda kireç taşından yapılmış bir yazıt bulundu.  Üzerinde bir takım şekiller vardı. Köylüler taşa bir anlam veremedi... Köy heyeti taşın yeni yapılan caminin temelinde kullanılmasını kararlaştırıldı. Bölgede kazı yapan Fransız arkeolog George Perrot buna karşı çıksa da, köylülere derdini anlatamadı. Arkeolog Perrot, taş temele atılmadan üzerindeki şekilleri bir kâğıda tek, tek çizdi. Sonra ülkesine döndü. Aradan 134 yıl geçti. 2012 yılında İngiliz antik çağ tarihçisi James Malla art öldüğünde özel arşivinin arasında Fransız arkeolog Perrot’un Afyon’da taştan koya ettiği metinde çıktı. Melleart’ın oğlu metnin kopyasını İsveçli tarihçi Dr. Eberhard Zengger’e verdi.  Zengger İsveçli ve Hollandalılardan oluşan 20 kişilik bir bilim insanı grubuyla bu yazıları çözmeye çalıştı... Yıllar süren uğraşlardan sonra yazılar çözüldü.

Bronz çağından kalmaydı. Üç bin iki yüz yıllıktı. Anadolu’da Hititler’den önce yaşayan Lüviler’e aitti.  Lüviler çok araştırmacı ve akademisyene göre Truva’ya denizden gelen ışık insanlarıydı. Anadolu’nun ilk halkıydı.

Lüviler kendilerine MA halkı diyordu. MA, battığına inanılan ‘MU’ kıtasının başka bir ismiydi. Birçok tarihçi Lüviler’in MU kıyası battıktan sonra, deniz yoluyla Anadolu’ya geldiğini savunurdu. Bu görüşe katılan Mustafa Kemal Atatürk de Anadolu’nun köklerini ‘MU’ kıtasında aradı ve bu konuda araştırmalar yaptı.

Lüvi, ışık demekti. Birçok dile buradan geçti. Hititçede, Lukka, Latincede, Lux, İngilizcede, Light, İtalyancada, Lure, İspanyolcada, luz, Almancada, Licht ve niceleri. Işık insanları silahsız bir dine inanıyordu. Onlarda yaratan ve yaratılan yoktu. Yaratılmışların bütünü yaratanın kendisiydi. İkilik küfürdü. En büyük en küçükteydi insanın özü, ruhuydu. Ruh ışıktı ve ölümsüzdü. Lüviler de bilgi en önemli değerdi. Dinlerini, dünya görüşlerini bilgi seviyesi yüksek insanlarla paylaşırlardı.  Düşüncelerini sembollerle anlatırlardı. Bu yüzden hep azınlıkta kaldılar ve Anadolu’ya kendilerinden sonra gelen halklar tarafından ezildiler.

Hititler Anadolu’ya geldiklerinde tanıştıkları Lüvilere komşu halk anlamına gelen ( A-Lüvi) dediler. İnançlarının, geleneklerinin Alevilere çok benzer olması yıllardır tarihçileri düşündürdü. Alevi sözü acaba ( A-Lüvi) den mi gelmektedir?  Baksanıza Yunus Emre ne diyor?

( Dört kitabın manasın okudum hâsıl ettim. Işığa gelince gördüm bir uzun hece imiş.)

( Oruç, namaz gusüllü, haç hicaptır âşıklara, aşk ondan münehhez halis heves içinde... Ey âşıklar, ey âşıklar ışık mezhebi dindir bana.)

Afyon’da 2878 yılında bulunan taş yazıtın çözümüne başta İngiliz İndepented gazetesi olmak üzere birçok Avrupa medya organı geniş yer verdi. Yazının deşifre edilmiş tam metni ve araştırma Aralık ayında ‘ Proceedings of the Dutch Archaeological and Historical society’ dergisinde yayınlanacak.

Paris, İngiliz, İsveç, Hollandalı bilim insanları şimdi bu konuda yoğun çalışma içinde... Anadolu’nun köklerini araştırıyorlar. Peki, biz Anadolu’da yaşayanlar ne yapıyoruz?“

Alıntı;( Sedat Kaya Datça; Sevgili Mine Erkan sayfasından)

Efes 6000 yıl önce kurulmuş bir Lüvi kenti. Lüvilere “Assa” dediler. Bu kente yaşamlarını sürdürdüler. Hititler ise, “ Aposa” sonra “Assuva” oldu. Helenler geldi “ Asia” dediler, yani “Asya”. Efes öylesine uygar, öylesine gelişmiş bir kent ki Avrupa’da ki toplumlar onu örnek alıyorlardı. O yüzden koskoca bir kıta Efes’in ismini verdiler. Asya; Anadolu’ya da küçük Asya dediler. Biz Asyalıyız uygarlığın, demokrasinin doğduğu topraklardayız. Bu kentin kültür zenginliklerini benimseyip sahip çıkmalıyız. Osmanlı dâhil Türkiye’nin kültürel tarihinde “ Türklük ve Müslümanlık” dışında unsurların olduğunu bilmeliyiz. Efes gibi Ege ve Akdeniz’de ki onlarca antik kültürü hiç benimsemedik.

Oysa Lüvi, Arzawa, Hitit, Troya, Likya, Lidya, Frigoya, Karye, Kapodakya, uygarlıklarının ne Helen ne de Roma ile ilgisi yoktur. Bunlar Anadolu’nun öz uygarlığı, medeniyetin beşiğidir.

Toplumlar da kendilerinden önceki toplumların kültürel mirasının zenginliklerinden beslenerek, kendi kültürel kimliklerini oluşturuyor. Antik Yunan, Roma uygarlıklarının beslendiği zenginlik de binlerce yıllık bir kültür birikimine sahip, Asya topraklarıdır.  Bu toprağın binlerce yıllık kadim mirasını batıya hediye etmek yerine ona sahiplenmek, bizi ne Müslümanlıktan ne de Türklükten uzaklaştırır. Aksine damarlarımızda hala kanı dolaşan bu uygarlıkların kültür zenginliği bizim kültürümüzü de zenginleştirir. 

Evet, biz Asyalıyız, batının temeliyiz. Aslında sözün özünü 3000 yıl önce yaşamış Likyalı bir şair şu mısralarda anlatıyor.

“Beni bulamazsan üzülme, eşyalarımı bulacaksın. Kestiğim taşları, açtığım yolları, işlediğim heykelleri bulacaksın. Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden parmak izlerimiz değecek birine” Alıntı.

Binlerce yıl önceden günümüze yansıyan medeniyet ışıklarının çocuklarıyız. O dönemden bu günümüze kadar gecen zamanda bizlerin daha medeni, çağdaş, insanlar olmalıyız. Lüvilein 1000 tanrısı vardı. Herkesin tanrısına, herkes saygı göstermekteydi. Demokrasi, insan haklarını o çağda daha mı ileriydi?  Geçmiş medeniyetimizi tanıyalım. Gelecek kuşaklara aktaralım.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

23
Nisan
18
Nisan
06
Mart
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.