Atatürk Sofya da askeri ateşe iken, kahvaltı yaptığı pastane ye bir köylü girer.
Üstü başı dökük.
Elinde bohçası ile bir masaya oturur.
Kek ve süt ister.
Garson, bu yoksul köylünün dışarı çıkmasını söyler.
Köylü itiraz edince, birkaç garson daha gelir.
Köylü hırsla yumruğunu masaya vurur.
Sizin burada sattığınız sütü ben üretiyorum.
Sizin burada sattığınız pasta, böreğin, çöreğin ununu ben üretiyorum.
Peyniri, yoğurdu ben üretiyorum.
Pastalara koyduğunuz meyveyi ben üretiyorum .
Siz hangi hakla benim ürettiklerimi bana vermiyorsunuz?
Çıkmıyorum dışarı.
Kahvaltımı burada yapacağım deyip, masaya yumruğunu tekrar indirir.
Herkes sus pus.
Garsonlar koşar adım köylünün istediklerini tek tek getirirler.
Köylü kahvaltısını yaptıktan sonra, cebinden çıkardığı bir tomar parayı saymadan masaya fırlatır.
Kimsenin yüzüne bile bakmadan çekip gider .
Tüm herşeyi bir köşedeki masasında izleyen Mustafa Kemal Atatürk , küçük kareli defterine şu notu düşer.
" Birgün benim köylüm de , bu köylü gibi olursa Millet olduk demektir ."
Ve defterine büyük harflerle "KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR" yazar.
Peki, biz !
Herkesin karşısında iki büklüm.
Herkesin karşısında yaka ilikle.
Biz yıllarca, gece gündüz
demeden köpek gibi çalışırken.
Çalışmadan.
Üretmeden kazananlar,
Kepçe kepçe götürüyor
Parsel parsel satıyor memleketi.
Bizdeki potansiyel maalesef bu ATAM.
Biz,
Köylü kadar bile olamadık.