Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu Bağımlılığı anlatıyor!

GÜNDEM 21.11.2023 - 13:10, Güncelleme: 21.11.2023 - 15:05 3755+ kez okundu.
 

Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu Bağımlılığı anlatıyor!

‘Bulancak'ın Güzellikleri’ röportaj serimizin devamı niteliğinde olan ‘Bulancak'ın Değerleri’ video röportaj serimizin ilk konuğu Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu oldu.
Herkesin ilgisini çekeceğini düşündüğüm konularda, alanında uzman isimlere merak ettiğim soruları yöneltip, okuyucularımızın ve izleyicilerimizin meraklarını gidermeye çalışıyorum. Bu bağlamda ‘Bulancak'ın Değerleri’ video röportaj serimizin ilk konuğu; şehrimizin yetiştirdiği önemli değerlerimizden Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu ile bir aradayız. İbrahim Balcıoğlu ile Yıldız Haber Stüdyosu’nda bir araya geldik. Beni kırmayarak teklifimi kabul etti ve uzmanlık alanı olan ‘Bağımlılık’ üzerine videolu bir röportaj gerçekleştirdik. Samimi bir şekilde sorularımı yanıtlayan İbrahim Balcıoğlu, her ne kadar görevi nedeniyle şehir dışında yaşasada Bulancak ile olan bağını asla koparmamış ve hep canlı tutmuş. Sohbetimiz sırasında İbrahim Bey’in ne kadar çok Bulancak’a ait ve yerel bir insan olduğunu sık sık hissettim. Memleketi ile olan bağını asla koparmayan Balcıoğlu, uzun bir dönem İnece Köyü Derneği’nde yöneticilik görevi üstlenerek, Giresun ve Bulancak ile olan bağını hep taze tutmuş. İbrahim Balcıoğlu, İç Hastalıkları ve Psikiyatri olmak üzere iki alanda uzmanlığa sahip bir isim. Şuan İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak akademik çalışmalarına devam etmektedir. Okuyucularımızı sıkmamak adına, giriş bölümünü kısa tutarak videolu röportajımızı izlemeye davet ediyorum. Videolu röportajda İbrahim Balcıoğlu’nun kendisini tanıttığı bir bölüm mevcut ve birazdan okuyacağınız yazı da bu röportajın kısa bir özeti. Gerçekleştirdiğimiz videolu röportajımızı izlemenizin daha fazla bilgilendirici olacağını düşünüyorum ve merak ettiğim soruları Prof. Dr.İbrahim Balcıoğlu’na sormaya başlıyorum. Çağımızın en önemli sorunu olan ‘Bağımlılık’ nedir? Bağımlı ve bağlı olmayı öncelikle iyi anlamalıyız. Bağımlığın özelliği, topluluğu kemiriyor oluşudur. Toplumun her kesimi bundan nasibini bir şekilde alıyor. Bağımlılık herhangi bir şekilde bir madde, alkol ve benzeri şeylerle beynimizin o madde tarafından esir alınmasıdır. İnternet Bağımlılığı, Kumar Bağımlılığı, Madde Bağımlılığı diye örneklendirmelerimiz çoğalabilir... Bağımlılığa başlayıp başlamamak bizim elimizde ama bırakması bizim elimizde değil. O noktada tedavi ve yardım gerek var. Bir kere bağımlı olup olmadığımızı nasıl anlarız. Her türlü bağımlılık tehlikelidir. Annemize babamıza bağımlı olmayacağız ama bağlı olacağız... Mesela evde çocuğuna ebeveyn bilgisayar alıyor ilgilensin, oyalansın diye. Aslında farkına varmadan ne yapmış oluyor onu; bağımlı hale getirmiş oluyor. Biz zannediyoruz ki ebeveyn tarafından evde çocuğum otursun bilgisayar başında; dışarda kötü insanlarla karşılaşmasın, evde bilgisayarla ilgilensin. İki şey ortaya çıkıyor. Birincisi bilgisayarın başında vakit geçiriyor ona bağımlı hale geliyor; İkincisi bilgisayarda ne görüyorsa onun içeriği ile tehlikeli hale geliyor. Esas olay da o zaten. Çünkü içeriğinde ne var bilemiyoruz ki. Bir süre sonra bilgisayar bağımlısı oluyorlar. Özellikle yetişkin dönemini geçtikten sonra... Kim derdi bundan 10 sene önce Bakırköy Psikiyatri Hastanesi’nde ‘İnternet Bağımlısı Polikliniği’ açılacağını.   Şimdi ise sanal kumar oynama alışkanlığı geldi. Sanal kumar hastalığı da bağımlılık çeşididir. Diyelim ki; alkol ve madde bağımlısısın. Tabi ki tehlikeli ve bu bir hastalık; Tedavisi var fakat çok zor. Bilgisayar bağımlılığı gibi değil. Bilgisayarın karşısına maalesef geçiyoruz artık. İnternet ve bilgisayar, cep telefonları da dâhil olmak üzere bıçak gibi hayatımızın içinde. Bize zararı var mı? Bir kere görme bozukluğuna, göz kuruluğuna, El bileğinin hareketliliğini, kol dirseğinin zamanla hareketliğini, bel-sırt ve baş ağrısına, uykusuzluğa, ekran başında fazla kalmaya, beslenme bozukluğuna, bedensel ve ruhsal bozukluğa, şiddete ve dikkat kaybına yol açabiliyor. Çözüm Peki? Önce kural koyulması gerekiyor. Diyelim ki, çocuğuna bilgisayar vermeyecek. Evde bir bilgisayar olmalı. Ebeveyn kontrolünde ödevi varsa yapmasına izin verilebilir. Zaman planlamasını yapacak. Ebeveyn, çocukların bilgisayar başında hangi içerikleri, ilgili ne seyretmeli, bunu öğretmen ve veli konuşacak. İnternet üzerinde veya bilgisayarda arkadaş edinebilir. Ebeveynler arkadaşlarını ve çevresini tanımalı. Ebeveyn eğer kurallarını koyamıyorsa psikiyatriden yardım alabilir. Yardım sonrası, neler yapılabilir onun planlanması yapılır... Ergenlik Dönemi’nde bağımlılık... İnsanların 18 yaşına kadar olan döneminden söz edelim. İnsanların kişilikleri doğuştan itibaren gelir. Anne, babalarımızdan sadece biyolojik özelliklerimizi almıyoruz. Biz anne babalarımızdan huylarımızı da alıyoruz ve kişilik gelişimi 18 yaşına kadardır. 18 yaşından sonra değişmiyor. Ayrıca kişilik biyolojik bir kavramdır ama kimlik öyle değil. Yani kimlik sonradan oluşuyor... Ergenlik döneminde edinilen alışkanlıklar ömür boyu sürer. Diyelim ki ben 70 yaşında sigaraya başlasam benim terk etme şansım 15 yaşına göre %100’den daha fazladır. Ergen ise terk edemez; çok zordur onun işi. Ergenlik döneminde anne ve babalar onu çocuk görür. O da kendini yetişkin görür. Bir çatışma başlar, zaten sorun orada işte. O çatışma dönemini sancısız geçmesi gerekiyor. En çok intihara teşebbüs ergenlik döneminde olur. Yaşlılık dönemindeki intihara teşebbüsler ölümle sonuçlanır. Ergenlik döneminde en çok teşebbüs o dönemde olur. Sigaraya genellikle o dönemde başlarlar. Her sigara içen madde kullanmaz ama her madde kullanan mutlaka sigarayla başlar. Dolayısıyla ergenlik dönemi böyle çok kritik bir dönem. Son dönemde ülkemizde de en çok görülen ve görmezden gelinen konulardan birisi de ilaç bağımlılığı. Yaş aralığı oldukça düşmüş durumda. Siz ne düşünüyorsunuz? Her ilaç dozunda kullanılmadığı takdirde bir zehirdir. Çünkü gelişi güzel ilaç alınmamalıdır, birincisi bu. İkincisi, Psikiyatri ’de kullanılan ilaçların nasıl kullanacağını... Bu ilaçların tabii mutlaka kontrollü kullanılması lazım. Gelişi güzel kullanılınca bunlar da bağımlılık yapıyor. Mesela uyarıcı ilaçlar var amfetamin cinsi. Kişi veya çocuk ders çalışmak; uyanık kalmak için kullanıyor. Veya tır şoförü uzun yola çıkmadan önce... Tır şoförünün 8 saatten fazla çalışmaması lazım ama adam tek bir şoför olarak 12 saatte İstanbul'a gitmek zorunda. Ne yapıyor, bu sefer uyarıcı ilaç alıyor. Bir biçimde elde etmeye çalışıyor. Ondan sonra o uyarıcı amfetamin cinsi ilaç, kişide bağımlılık yapıyor. Bu uyarıcı maddeyi aldığı zaman kişi, tabii fazla çalışıyor ama yorulduğununda farkına varmıyor. Onu kullanıyor, bir biçimde temin ediyor. Bu tür ilaçlar yeşil ve kırmızı reçeteyle satılıyor. Bir kısmı dikkat eksikliği ve rehber aktivite bozukluğunda veriliyor. Amfetamin cinsi ilaç fazla bir biçimde alındığında kişinin bağımlı olmasına yol açıyor. Vücut bulamadığı zaman ne yapıyor? Bağımlılıkta arıyor. Bulsa bile işte 1 miligram kullanıyorsa, bir süre sonra 5 miligram’a çıkıyor... Bu uyarıcı madde bağımlılığının yanında, bir de uyuşturucu dediğimiz yasaklı maddeler var. Bizim gibi ülkeler yani gelişmekte olan Avrupa'nın kenar ülkeleri diyelim; genel olarak batı kültürünün etkisinde kalan ülkelere satılıyor. Polisimiz teşkilatımız çalışıyor. Bir sürü uyuşturucu yakalanıyor. Ne yakalanıyor? Uyuşturucu. Doğru. Ele ne geçiyor? Orada uyuşturucu yakalanıyor işte... Afganistan'dan, İran'dan, Pakistan'dan gelen veya Irak'tan gelen veyahut da yurt içinde yetiştirilen uyuşturucu... Morfin yakalanıyor... Avrupa kendi ülkelerine gelen maddeyi oradan alıyor. Tıpta kullanılabilecek bu maddeleri bizim gibi kenar ülkelere ihraç ediyor baronlar vasıtasıyla. Göz yumarak... Maksat bizim gençliğimizi zehirlemek… Yani demek istediğim şey şu; yarı yarıya Afganistan'dan, İran'dan, Pakistan'dan gelen ham maddeler yakalanıyor. Batıdan gelen haplarda yakalanıyor. Yani batıda bizi zehirliyor. Daima devam eden bir proje bu. Polisimiz bir taraftan doğudan gelen bu ham maddeleri yakalarken bir taraftan da batıdan gelen fabrikadan çıkmış hapları yakalıyor... Hangi tip gençleri ve halkın hangi kesimini seçiyorlar? Boşanmış aile çocuklarına bakın. Bu çok önemli bir hedef kitlesi. Şimdi diyelim boşanmış aile çocuğu hedef. Diyor ki, tabii çocuk çok mutsuz. Son dönemde ülkemizdeki boşanma oranı %25-30 oranında… Yani baktığımız zaman, bundan zarar gören çocuklar koz olarak kullanılıyor. Bu çocuklar çırak olduğu zaman yahut da okula gittiği zaman özellikle ortaokul lise çağında ve mutsuz tabi ki. Çocuk iki arada bir derede kalıyor. Bu mutsuz olan çocuğu bir tane orada kötü niyetli birisi neyin var, ne oluyor falan dediği zaman,  bende diyor bir hap var. Sana onu vereyim. Çocuk, basit masum bir hap yani antidepresan içtiği zaman memnun oluyor. Daha sonra ya bana ondan bir daha getir filan diyor işte parayla almaya başlıyor… Ondan sonra tabii o orada böyle başlamış oluyor. Miktar sürekli artıyor. Ben bir oran söyleyeyim size. 2010 yılında denetimli serbestlikten yararlanan İstanbul'da 100.000 bin 18 yaşın altındaki genç var. Şuan bu oran 3 katı. Madde kullanan insanları canlı bomba yapıyor kendisini, uyuşturucu kullanıyor. O bundan para kazanıyor. Bir de bu işten gelir sağlıyor ya işte şimdi güneyimizdeki o her türlü emperyalist devlet. Rusya, Çin, Almanya, İtalya, Amerika Birleşik Devletleri, her türlü emperyalist devletler, bu terörü besliyor. Onlara uyuşturucu satarak onları da zehirliyor. Yani nesli bozuyor. Dolayısıyla bu uyuşturucu baronları bakıldığı zaman gençleri hedef seçiyor. Tabii uyuşturucuya başladıktan sonra da sık sık söylüyorum, tedavisi var fakat çok zor. Ulaşım imkânları da arttıkça. Herkes sosyoekonomik seviye yani fakir ve zenginliğe göre maddeye ulaşabiliyor bakıldığı zaman. Bir de şöyle bir şey daha var tabii bu maddeyi kullanan gençlerin sağlığı da bozuluyor. Dolayısıyla alkolden maddeye; maddeden teknolojiye kadar bağımlılık ilerledi. Bugün psikiyatrik hastalıklar tedavi edilebilir. İlaçlarımız çok gelişti. Artık eskisi gibi değil. Yani her türlü psikiyatrik hastalık, yalnız yeterli ilacı kullanılarak ve danışmanlıkla olduğu zaman bunlar mutlaka tedavi edilebilen hastalıklar olabiliyor. Hekime gitmek kaydıyla %100 tedavi. Yani şifa olmasa bile büyük oranda tedavi edilebiliyor. Ülkemizde çok fazla yetişmiş bu alanda uzman hekimlerimiz var. Giresun'da da var ama tabii bütün mesela bu değerlerimize sahip çıkmak, ilgilenmek, takip etmek yalnız şunu söylüyoruz, üfürükçülere gitmek yok..” diyerek uyarıyor!
‘Bulancak'ın Güzellikleri’ röportaj serimizin devamı niteliğinde olan ‘Bulancak'ın Değerleri’ video röportaj serimizin ilk konuğu Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu oldu.

Herkesin ilgisini çekeceğini düşündüğüm konularda, alanında uzman isimlere merak ettiğim soruları yöneltip, okuyucularımızın ve izleyicilerimizin meraklarını gidermeye çalışıyorum. Bu bağlamda ‘Bulancak'ın Değerleri’ video röportaj serimizin ilk konuğu; şehrimizin yetiştirdiği önemli değerlerimizden Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu ile bir aradayız.

İbrahim Balcıoğlu ile Yıldız Haber Stüdyosu’nda bir araya geldik. Beni kırmayarak teklifimi kabul etti ve uzmanlık alanı olan ‘Bağımlılık’ üzerine videolu bir röportaj gerçekleştirdik. Samimi bir şekilde sorularımı yanıtlayan İbrahim Balcıoğlu, her ne kadar görevi nedeniyle şehir dışında yaşasada Bulancak ile olan bağını asla koparmamış ve hep canlı tutmuş. Sohbetimiz sırasında İbrahim Bey’in ne kadar çok Bulancak’a ait ve yerel bir insan olduğunu sık sık hissettim. Memleketi ile olan bağını asla koparmayan Balcıoğlu, uzun bir dönem İnece Köyü Derneği’nde yöneticilik görevi üstlenerek, Giresun ve Bulancak ile olan bağını hep taze tutmuş.

İbrahim Balcıoğlu, İç Hastalıkları ve Psikiyatri olmak üzere iki alanda uzmanlığa sahip bir isim. Şuan İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak akademik çalışmalarına devam etmektedir. Okuyucularımızı sıkmamak adına, giriş bölümünü kısa tutarak videolu röportajımızı izlemeye davet ediyorum. Videolu röportajda İbrahim Balcıoğlu’nun kendisini tanıttığı bir bölüm mevcut ve birazdan okuyacağınız yazı da bu röportajın kısa bir özeti. Gerçekleştirdiğimiz videolu röportajımızı izlemenizin daha fazla bilgilendirici olacağını düşünüyorum ve merak ettiğim soruları Prof. Dr.İbrahim Balcıoğlu’na sormaya başlıyorum.



Çağımızın en önemli sorunu olan ‘Bağımlılık’ nedir?

Bağımlı ve bağlı olmayı öncelikle iyi anlamalıyız. Bağımlığın özelliği, topluluğu kemiriyor oluşudur. Toplumun her kesimi bundan nasibini bir şekilde alıyor. Bağımlılık herhangi bir şekilde bir madde, alkol ve benzeri şeylerle beynimizin o madde tarafından esir alınmasıdır. İnternet Bağımlılığı, Kumar Bağımlılığı, Madde Bağımlılığı diye örneklendirmelerimiz çoğalabilir... Bağımlılığa başlayıp başlamamak bizim elimizde ama bırakması bizim elimizde değil. O noktada tedavi ve yardım gerek var.

Bir kere bağımlı olup olmadığımızı nasıl anlarız. Her türlü bağımlılık tehlikelidir. Annemize babamıza bağımlı olmayacağız ama bağlı olacağız... Mesela evde çocuğuna ebeveyn bilgisayar alıyor ilgilensin, oyalansın diye. Aslında farkına varmadan ne yapmış oluyor onu; bağımlı hale getirmiş oluyor. Biz zannediyoruz ki ebeveyn tarafından evde çocuğum otursun bilgisayar başında; dışarda kötü insanlarla karşılaşmasın, evde bilgisayarla ilgilensin. İki şey ortaya çıkıyor. Birincisi bilgisayarın başında vakit geçiriyor ona bağımlı hale geliyor; İkincisi bilgisayarda ne görüyorsa onun içeriği ile tehlikeli hale geliyor. Esas olay da o zaten. Çünkü içeriğinde ne var bilemiyoruz ki. Bir süre sonra bilgisayar bağımlısı oluyorlar. Özellikle yetişkin dönemini geçtikten sonra... Kim derdi bundan 10 sene önce Bakırköy Psikiyatri Hastanesi’nde ‘İnternet Bağımlısı Polikliniği’ açılacağını.
 


Şimdi ise sanal kumar oynama alışkanlığı geldi. Sanal kumar hastalığı da bağımlılık çeşididir.

Diyelim ki; alkol ve madde bağımlısısın. Tabi ki tehlikeli ve bu bir hastalık; Tedavisi var fakat çok zor. Bilgisayar bağımlılığı gibi değil. Bilgisayarın karşısına maalesef geçiyoruz artık. İnternet ve bilgisayar, cep telefonları da dâhil olmak üzere bıçak gibi hayatımızın içinde.


Bize zararı var mı?
Bir kere görme bozukluğuna, göz kuruluğuna, El bileğinin hareketliliğini, kol dirseğinin zamanla hareketliğini, bel-sırt ve baş ağrısına, uykusuzluğa, ekran başında fazla kalmaya, beslenme bozukluğuna, bedensel ve ruhsal bozukluğa, şiddete ve dikkat kaybına yol açabiliyor.

Çözüm Peki?
Önce kural koyulması gerekiyor. Diyelim ki, çocuğuna bilgisayar vermeyecek. Evde bir bilgisayar olmalı. Ebeveyn kontrolünde ödevi varsa yapmasına izin verilebilir. Zaman planlamasını yapacak. Ebeveyn, çocukların bilgisayar başında hangi içerikleri, ilgili ne seyretmeli, bunu öğretmen ve veli konuşacak. İnternet üzerinde veya bilgisayarda arkadaş edinebilir. Ebeveynler arkadaşlarını ve çevresini tanımalı. Ebeveyn eğer kurallarını koyamıyorsa psikiyatriden yardım alabilir. Yardım sonrası, neler yapılabilir onun planlanması yapılır...

Ergenlik Dönemi’nde bağımlılık...
İnsanların 18 yaşına kadar olan döneminden söz edelim. İnsanların kişilikleri doğuştan itibaren gelir. Anne, babalarımızdan sadece biyolojik özelliklerimizi almıyoruz. Biz anne babalarımızdan huylarımızı da alıyoruz ve kişilik gelişimi 18 yaşına kadardır. 18 yaşından sonra değişmiyor. Ayrıca kişilik biyolojik bir kavramdır ama kimlik öyle değil. Yani kimlik sonradan oluşuyor...

Ergenlik döneminde edinilen alışkanlıklar ömür boyu sürer. Diyelim ki ben 70 yaşında sigaraya başlasam benim terk etme şansım 15 yaşına göre %100’den daha fazladır. Ergen ise terk edemez; çok zordur onun işi. Ergenlik döneminde anne ve babalar onu çocuk görür. O da kendini yetişkin görür. Bir çatışma başlar, zaten sorun orada işte. O çatışma dönemini sancısız geçmesi gerekiyor.

En çok intihara teşebbüs ergenlik döneminde olur. Yaşlılık dönemindeki intihara teşebbüsler ölümle sonuçlanır. Ergenlik döneminde en çok teşebbüs o dönemde olur. Sigaraya genellikle o dönemde başlarlar. Her sigara içen madde kullanmaz ama her madde kullanan mutlaka sigarayla başlar. Dolayısıyla ergenlik dönemi böyle çok kritik bir dönem.

Son dönemde ülkemizde de en çok görülen ve görmezden gelinen konulardan birisi de ilaç bağımlılığı. Yaş aralığı oldukça düşmüş durumda. Siz ne düşünüyorsunuz?
Her ilaç dozunda kullanılmadığı takdirde bir zehirdir. Çünkü gelişi güzel ilaç alınmamalıdır, birincisi bu. İkincisi, Psikiyatri ’de kullanılan ilaçların nasıl kullanacağını... Bu ilaçların tabii mutlaka kontrollü kullanılması lazım. Gelişi güzel kullanılınca bunlar da bağımlılık yapıyor.

Mesela uyarıcı ilaçlar var amfetamin cinsi. Kişi veya çocuk ders çalışmak; uyanık kalmak için kullanıyor. Veya tır şoförü uzun yola çıkmadan önce... Tır şoförünün 8 saatten fazla çalışmaması lazım ama adam tek bir şoför olarak 12 saatte İstanbul'a gitmek zorunda. Ne yapıyor, bu sefer uyarıcı ilaç alıyor. Bir biçimde elde etmeye çalışıyor. Ondan sonra o uyarıcı amfetamin cinsi ilaç, kişide bağımlılık yapıyor. Bu uyarıcı maddeyi aldığı zaman kişi, tabii fazla çalışıyor ama yorulduğununda farkına varmıyor. Onu kullanıyor, bir biçimde temin ediyor. Bu tür ilaçlar yeşil ve kırmızı reçeteyle satılıyor. Bir kısmı dikkat eksikliği ve rehber aktivite bozukluğunda veriliyor.

Amfetamin cinsi ilaç fazla bir biçimde alındığında kişinin bağımlı olmasına yol açıyor. Vücut bulamadığı zaman ne yapıyor? Bağımlılıkta arıyor. Bulsa bile işte 1 miligram kullanıyorsa, bir süre sonra 5 miligram’a çıkıyor...

Bu uyarıcı madde bağımlılığının yanında, bir de uyuşturucu dediğimiz yasaklı maddeler var.

Bizim gibi ülkeler yani gelişmekte olan Avrupa'nın kenar ülkeleri diyelim; genel olarak batı kültürünün etkisinde kalan ülkelere satılıyor. Polisimiz teşkilatımız çalışıyor. Bir sürü uyuşturucu yakalanıyor.

Ne yakalanıyor? Uyuşturucu. Doğru. Ele ne geçiyor? Orada uyuşturucu yakalanıyor işte... Afganistan'dan, İran'dan, Pakistan'dan gelen veya Irak'tan gelen veyahut da yurt içinde yetiştirilen uyuşturucu... Morfin yakalanıyor...

Avrupa kendi ülkelerine gelen maddeyi oradan alıyor. Tıpta kullanılabilecek bu maddeleri bizim gibi kenar ülkelere ihraç ediyor baronlar vasıtasıyla. Göz yumarak... Maksat bizim gençliğimizi zehirlemek… Yani demek istediğim şey şu; yarı yarıya Afganistan'dan, İran'dan, Pakistan'dan gelen ham maddeler yakalanıyor. Batıdan gelen haplarda yakalanıyor. Yani batıda bizi zehirliyor.

Daima devam eden bir proje bu. Polisimiz bir taraftan doğudan gelen bu ham maddeleri yakalarken bir taraftan da batıdan gelen fabrikadan çıkmış hapları yakalıyor...

Hangi tip gençleri ve halkın hangi kesimini seçiyorlar?

Boşanmış aile çocuklarına bakın. Bu çok önemli bir hedef kitlesi. Şimdi diyelim boşanmış aile çocuğu hedef. Diyor ki, tabii çocuk çok mutsuz. Son dönemde ülkemizdeki boşanma oranı %25-30 oranında… Yani baktığımız zaman, bundan zarar gören çocuklar koz olarak kullanılıyor. Bu çocuklar çırak olduğu zaman yahut da okula gittiği zaman özellikle ortaokul lise çağında ve mutsuz tabi ki. Çocuk iki arada bir derede kalıyor. Bu mutsuz olan çocuğu bir tane orada kötü niyetli birisi neyin var, ne oluyor falan dediği zaman,  bende diyor bir hap var. Sana onu vereyim. Çocuk, basit masum bir hap yani antidepresan içtiği zaman memnun oluyor. Daha sonra ya bana ondan bir daha getir filan diyor işte parayla almaya başlıyor…

Ondan sonra tabii o orada böyle başlamış oluyor. Miktar sürekli artıyor. Ben bir oran söyleyeyim size.

2010 yılında denetimli serbestlikten yararlanan İstanbul'da 100.000 bin 18 yaşın altındaki genç var. Şuan bu oran 3 katı.

Madde kullanan insanları canlı bomba yapıyor kendisini, uyuşturucu kullanıyor. O bundan para kazanıyor. Bir de bu işten gelir sağlıyor ya işte şimdi güneyimizdeki o her türlü emperyalist devlet.

Rusya, Çin, Almanya, İtalya, Amerika Birleşik Devletleri, her türlü emperyalist devletler, bu terörü besliyor. Onlara uyuşturucu satarak onları da zehirliyor. Yani nesli bozuyor.

Dolayısıyla bu uyuşturucu baronları bakıldığı zaman gençleri hedef seçiyor. Tabii uyuşturucuya başladıktan sonra da sık sık söylüyorum, tedavisi var fakat çok zor.

Ulaşım imkânları da arttıkça. Herkes sosyoekonomik seviye yani fakir ve zenginliğe göre maddeye ulaşabiliyor bakıldığı zaman. Bir de şöyle bir şey daha var tabii bu maddeyi kullanan gençlerin sağlığı da bozuluyor. Dolayısıyla alkolden maddeye; maddeden teknolojiye kadar bağımlılık ilerledi.

Bugün psikiyatrik hastalıklar tedavi edilebilir. İlaçlarımız çok gelişti. Artık eskisi gibi değil. Yani her türlü psikiyatrik hastalık, yalnız yeterli ilacı kullanılarak ve danışmanlıkla olduğu zaman bunlar mutlaka tedavi edilebilen hastalıklar olabiliyor.

Hekime gitmek kaydıyla %100 tedavi. Yani şifa olmasa bile büyük oranda tedavi edilebiliyor. Ülkemizde çok fazla yetişmiş bu alanda uzman hekimlerimiz var. Giresun'da da var ama tabii bütün mesela bu değerlerimize sahip çıkmak, ilgilenmek, takip etmek yalnız şunu söylüyoruz, üfürükçülere gitmek yok..” diyerek uyarıyor!

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (1 )

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Bahtiyar Yaşat Çolak
(21.11.2023 16:25 - #73901)
İbrahim abi; Sizi görmeyeli uzun zaman olmuştu. Bu vesileyle görmiş olduk. Selamlar, saygılar.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.