BİR ZAMANLAR BAYRAM
BİR ZAMANLAR BAYRAM
NE OLDU BİZE…?
Ne güzel sevinç, ne güzel heyecan sarardı içimizi bayram yaklaştıkça, sabahı zor ederdik.
Babalar gelirdi bayram namazından, evde herkes sıralanır bayramlaşırdı, evdeki o bayram havası anlatılmaz harikaydı. Bir huzur eserdi ılık ılık, içler sıcacıktı, o bayram kahvaltıları unutulmazdı…
Annelerin bütün yavrularını ak pak yapıp, tertemiz bayramlıkları giydirip yolcu etmesi bile ne kadar duygu doluydu.
Çocukluk ne güzeldi, hele o zamanda, sokaklar cıvıl cıvıldı, çocuklar her kapıda “Bayramınız mübarek olsun yengeciğim, amcacığım!” der çantalarını şekerle parayla doldururdu… Saydıkça coşardı akşama kadar…
Sonra çocuklar büyüdü, evlendi… (Sanki çocuk kalınsaydı ne olurdu?)
Herkesin bayram imgeleri vardır.
Benimki taş zeminde sabun kokusudur uyanınca burnuma çalan... Bir de coşkulu fasıl sesi, kallavi ahşap radyodan yayılan...
Sabah namazıdır, babamın dizi dibinde, öğrenmek için "kılar gibi yaptığım..."
Bayram harçlığıdır, annemin elinden kaptığım...
Kapıda ramazan davulcusudur; bakkalda Arap kızı sakızı, sokakta laklak ve çatapat... Bilyede "müselles", tozlu tarlada tek kale maçtır, "Oğlum daha yeni almadık mı pabuçlarını!" sözleriyle oynanan...
Badem şekeridir bayram; kolalı beyaz mendil ve yandan ayrılmış saçta bir avuç kolonya kokusu...
Büyük Sinema'da "Taşa Saplanan Kılıç "tır, bir türlü çıkarılamayan... Ya da televizyonda
"Bizim Sokak"ın siyah-beyaz dedesi, oyuncak yapan...
Kevser anneannemin bahçesinde silkelenen duttur, Mine ile büyüğünü kapmak için didiştiğim... Kemal dayımla uçurtma uçurmaktır, Macit dayımdan para aşırmak... Gülsüm teyzemle eğlenip, Perihan teyzemle dertleşmektir.
Öğleyin önce un serpilip yoğrulan, sonra oklavayla açılan hamurun, tencere kapağı marifetiyle yarım aydan çiğ böreklere dönüşmesini merakla izlemek ve içine gizlice konan bakır 5 kuruşa ulaşma umuduyla özenle çiğnemektir.
Rahmetli Nuri dedemin kucağında "Mebus olursun inşallah" duasıdır, mebusun ne olduğunu bilmeden dinlediğim...
Taşlık sofada yer minderidir, ipten salıncakla inatçı bir sinek vızıltısı eşliğinde deliksiz öğle uykusu...
Sonra baba tarafında, Adil Bey'le Saniye Hanım'ın evinde, "ikinci devre..."
Bu kez halaların, amcaların kucağında bayram keyfi... Handan haladan şiirler, Sevim haladan ninniler, Fethiye haladan türküler... Kamil amcadan, Aydın amcadan hediyeler... Melih' le, Arif' le, Atilla'yla, Necati Cumalı'nın deyişiyle "pembe yüzlü çocuklar"dık bayramlarda, "öyle pembe ki burun delikleri yavru tavşanlar gibi..."
Bayramlar Şimdi mi Nasıl? Şimdiyi hiç sormayın…
Cep telefonundan atılan 160 karakterlik bir yazı bile değil, “Mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik eder hayırlara vesile olmasını dilerim.” Ya sonrası? Daha da acı… rehberden belirlenen 20-30 vs. kişi toplu mesaj gönderiliyor… “Gönderildi” iletisini de aldık ya “oh be bununda bayramını kutladım.” sonra at telefonu kenara kendi kendine gidedursun, sen de geç kaldığın televizyonun ve bilgisayarın başına kuruluver.
Evlenmiş evlatlara ne demeli?
Anne, baba buradaysa gidiliyor, kardeşlerin ise kaçı bir arada ki? Doluşulmuyor, doluşulamıyor eskisi gibi, gelenler sırayla geliyor, üstelik gelmeyenler de vardan-yoktan bahanelerle, uzakta olup gelemeyenler ayrı mesele.
Annelerin gözleri dolu dolu, hiç susmuyor, devamlı akmaya hazır, ama bu defa kederden, üzüntüden bu dağınıklıktan dolayı.
Hüzün en iyi dostu olmuş, yerleşmiş yüzlerine.
Ne gidilen yerde tat var, ne de bizlerde…
Kardeşle karşılaşıyorsunuz, sımsıkı sarılsanız ya! Gönülden bayramlaşsanız ya! Yok!
Anne ve babaların gözleri yollarda, “Gelen de sağolsun, gelmeyen de.” diyorlar. Takmıyormuş gibi göstermeye çalışıyorlar ama aslında gözleri hep kapıda ve her yerde gelmeyenleri arıyor, içlerinde ağlamaklı yalvarma sesleri: “Gelin artık, baba evinizi böyle sessizlikte bırakmayın…”
Böyle dağılmak için mi büyüdü çocuklar?
Hal böyleyken uğraşın kardeşler, ağabeyler, ablalar, nereye kadar varacaksınız, dayanacaksınız bakalım... 3 günlük dünyanın nesi sebep sizi birbirinizden böyle uzaklaştırmaya? Hepimizin canının aslında tek bir can olduğunu ne zaman anlayacağız bakalım? Birimiz bu dünyadan göçünce mi? Söyleyin! Birimiz bu dünyadan gidince, kabre girince mi anlayacağız, pişman olacağız?
BU BAYRAMDA “GELEMEDİM” DEMEYİN!
Bu sabah, o eski bayramların kokusu geliyor burnuma, tütüyor burnumda...
Yaşlanıyorum galiba...
O bakırdan 5 kuruşun peşinde değilim...
Mendiller kolalanmasa da olur, saçlar kolonyalanmasa da...
Lakin sevgiler ertelenirse olmaz... Sevmenin değer vermek, kıymet bilmek, hatır sormak, yardıma koşmak, kapı çalmak, dua almak olduğunu anladım. En çok ondan özlüyorum geniş aile sofralarını...
Ölen eski bayramlar değil aslında; eski duyarlılıklar...
Onları yaşatabilsek, bayramlar da yaşar.
Bu sabah, elinden tutup oğlumu, yukarıdaki listedeki herkesi gezdirmek istiyorum.
Ancak bir kısmı için çok ama çok geç kaldım.
Geç kalmadıklarımla bari doyasıya bayramlaşayım.
Siz de öyle yapın: SEVDAYI ve VEFAYI başka bayrama ertelemeyin.
Gelin eski bayramları yeniden yeşertelim, sevdiklerimiz solmadan, geç kalmadan.
“KEŞKE” demeden…
Derleyen: Caner ŞAHİN
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.