ÇOCUK YETİŞTİRMEDE ANNE VE BABANIN ROLÜ

  Mevla-i zülcelal vetegaddes hazretleri okumuş olduğum ayeti celilesinde : “Ey iman edenler, gerek kendilerinizi gerek ailelerinizi öyle bir ateşten koruyun ki onun yakacağı insanla taştır. O ateşin üzerinde iri gövdeli, sert tabiatlı melekler vardır ki, onlar Allah’ın kendilerine emir ettiği şeylerde asla isyan etmezler.  Neye me’mur edilirlerse yaparlar.” diye buyuruyor. Anne ve babaların olduğu kadar milletinde ümit kaynağı olan çocuklarımızı terbiyede, dinimizin hükümlerini, milletimizin örf ve adetlerini esas alan bir program takip etme zarureti vardır. İslam dininin emrettiği güzel terbiye verilmeyecek olursa; hem kendimiz hem de millet ve memleketimiz bu çocuklardan zarar görür. Nebat yetiştirir gibi evladının sadece yeme ve içmesine dikkat gösteren, süsleyip giyindiren fakat kâmil bir iman, güzel bir ahlakla mücehhez kılmayan ana ve babalar huzuru ilahide mesuldürler. Bir çocuk asi, cani, imansız, vicdansız ise bu suçların baş ortağı ve müsebbibi, anne ve babalardır. İman ve İslam esasına göre terbiye edilmeyen çocuklar mesuliyet bilincinden mahrumdurlar. Ne iyi bir iş yapma azmine nede fena bir davranışın nedametini duyarlar. Evlat terbiyesi memleketin istikbalini hazırlar. Bunu ihmal etmekte bir milletin ufkunu karartır. Ancak evladını terbiye eden kimseler istikbalinden emin olabilirler. Evladımızın sadece karnını doyurmak ve sırtını giydirmekle onlara karşı olan vazifemizi yapmış olamayız. Ancak onların ruhunda ki boşluğu doldurmakla bu mühim görevi ifa etmiş oluruz. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Annesinden doğan her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar. Dili düzgün konuşmaya alışıncaya kadar böyle devam eder. Sonra baba ve annesi Yahudi ise onu Yahudi yapar veya Hıristiyan ise onu Hıristiyan yapar veyahut Mecusi ise onu Mecusi yapar.” Hadis-i şerif İslam inançlarını kabul edecek fıtratta doğan çocukların dinden nasıl uzaklaştıklarını açıklarken Müslüman ana ve babalara şu hakikati hatırlatmaktadır. Allah tarafından mü’min olarak ihsan edilen yavrularımızı İslam ahlakını ve Kur-an-ı Kerimi, haram ve helalleri öğretmezsek, onların kötülüklerine göz yumarsak, ileride ne kendine ne ana ve babasına, ne de akrabalarına, komşularına, vatanına, milletine faydalı bir evlat olamaz. Bunun mes’ulü de ana ve babalardır.   Aziz okurlarım   Resulullah Efendimiz bir hadisi şeriflerinde: “Bir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir ihsanda bulunamaz” buyuruyor. Çocuklarımıza iman ve İslam bilgilerini (namazlarını kılacak kadar) Kur’an okumalarını öğretmek ve güzel terbiye vermek anne babanın en büyük vazifesidir. Bu vazifelerin yapılmasında peygamberler, evliyaullah ve büyüklerimiz o kadar çok çalışıp çırpınmışlar ki maddi ve manevi her türlü tedbirleri almışlar. Hayırlı evlatlar bırakmışlar. Peygamberlerden Yakup (a.s.), oğlu Yusuf (a.s.)’ı çok seviyordu. Bir an bile yanından ayırmak istemiyordu. Fakat kardeşleri haset ettiler. Sekiz yaşında ayırdılar. Tam kırk sene ayrı kaldı. Yakup (a.s.) , kırk sene dua etti ve ağladı. Ağlaya ağlaya gözleri ağma oldu. Yusuf (a.s.)’ ın hayatta olduğunu biliyordu, lakin ne yaptığını, nasıl bir hayat sürdüğünü bilmiyordu. Yusuf (a.s.) birçok sıkıntılı hadiselerden sonra Mısır’a padişah olmuştu. Babasını davet etmek üzere müjdeci ile beraber gömleğini gönderdi. Müjdeci babasına gömleğini verdi Yakup  (a.s.) biricik oğlunun gömleğini kokladı, öptü ve yüzüne gözüne sürdü. Gözleri açıldı ve “evladım Yusuf nasıl” diye  sordu. “Mısıra padişah olmuş” cevabını alınca hiç sevinmedi. “Dini nedir yaşantısı nedir” diye sordu. “Dini İslam’dır. Hem de kendisine peygamberlik verilmiş” cevabını alınca o kadar çok sevindi ki gözyaşları içersinde Cenab-ı hakk’a şükürler etti. Şimdi Cenab-ı hakk’ın nimeti evladımın üzerine tamam olmuştu. Yusuf (a.s.)’ın yanına gelip kırk senelik bir hasret giderdikten sonra; Yusuf (a.s.): “Babacığım bu kadar ağlamana  lüzum var mıydı? Çünkü ahrette cennette bir araya gelecektik” dediğinde, Yakup (a.s.): “Cennette kimler bir araya gelecek? Ehli iman ve İslam olanlar değil mi?”  Yusuf (a.s) : “Evet babacığım” dedi. Yakup(a.s.) da: “Kırk seneden beri ağlamamın asıl sebebi senin imanın, İslam üzere olman içindir” dedi. Cenab-ı Hak Yusuf (a.s.)’mı her türlü maddi ve manevi tehlikelerden muhafaza etti.   Değerli okurlarım   Bir peygamber; evladının iman ve İslam üzerine yaşaması için bu kadar ağlar, dua eder ve gözyaşı akıtırsa; bizler hayırlı bir evlat yetiştirmek için nasıl çalışıp çırpınmamız ve dua etmemiz icap eder. Rasülüllah Efendimiz “Anne ve babanın, evladı için yaptığı dua; peygamberin ümmetine yaptığı dua gibidir. Duası mutlaka kabul olur” buyurdu.            İsa (a.s.) bir gün bir kabristanlıktan geçerken bir kimsenin azap çektiğini görür. Bir kaç gün sonra tekrar oradan geçerken o kimsenin azaptan kurtulup kabrinin de cennet bahçelerinden bir bahçe olduğunu görür. Bunun sebebini Cenab-ı hakk’a sual ettiğinde; Cenab-ı Hak’ta İsa (a.s.)’a şöyle vahyetti: “Yeryüzünde banim ismimi zikreden ve kitabımı okuyan çocuğun babasına azab etmekten hayâ ederim” buyurdu. Yazıma bir hadis-i şerifle son veriyorum. “İnsan öldüğü zaman amel defteri kapanır. Ancak üç kimsenin sevap defteri kapanmaz. 1- Sadaka-i cariye (devamlı olan hayır): cami, kuran kursu, köprü, çeşme yaptıran kimsenin, 2- Hayırlı ve faydalı ilim bırakan, 3- Ana-Babasına hayır dua eden , onlar için hayır yapan ve Kur-an-ı kerim okuyan bir evlat bırakan kimselerin” amel defterleri kapanmaz buyuruyor.                 Ne mutlu hayırlı evlat yetiştirebilen bahtiyar müminlere.