Yiğitefe Şahin
Köşe Yazarı
Yiğitefe Şahin
 

SU VE EKMEK YETMİYOR MU(?!)

Öncelikle şunu belirtmek isterim; siyasetten anlamam, takip etmem, birini desteklemem hatta sevmem. Fakat şunu görebiliyorum -ki bunu da kimse inkâr edemez- ekonomi alanında bir şeyler iyi gitmiyor. Fiyatlar artıyor, geçim sıkıntıları artıyor, esnafta sıkıntılar büyüyor. Türk lirasının değer kaybettiği de yalanlanamayacak bir gerçek. Her neyse yazıda zaten ekonomiden bahsetmeyeceğim. Bu sıralar çok artış gösteren bir sektör var. Röportaj… Özellikle sokak röportajları son zamanlarda sosyal medyada ve sokaklarda çoğu insanın ilgisini almış durumda. Bu röportajlara sosyal medyada rast geldiğimde, dikkatimi çeken birkaç bir şey var. Genelde gençlerin karşısında duran yaşlılar, hep sesini yükseltiyor artı olarak ‘siz görmediniz, siz bilmiyorsunuz’ gibi cümleler kullanıyor. Yanlış anlaşılmasın; ben haklıyı haksızı aramayacağım. Değineceğim birkaç nokta var sadece. Röportajlarda konuşan yaşlı insanları oraya özellikle mi koyuyorlar? Yoksa gerçekten hepsinin bağırması bir tesadüf mü? Ben bu bağırmaları şöyle değerlendiriyorum; haksız olduğu durumda, diğer konuşanların sesini, kendi sesi ile bastırarak, haklı olduğu izlenimini yaratmaya çalışıyor. En son rast geldiğim röportajda; genç arkadaşımız kibar bir şekilde ‘sen beni dinle, ben de seni dinleyeceğim’ diyerek konuşmasına başlıyor ve 2-3 kelime ettikten sonra yüksek bir sesle sözünü kesiyor. Bu saygısızlıktır. Yaşın değil edebin, ahlakın önemli olduğu noktadır. Aklı noksan olanın yapacağı bir davranıştır bu. Haksız olan insan konuşturmaz haklı olanı… Bağırır, çağırır, sesini bastırır. Haklı veya haksız kim bilemem ama bu ancak haksız bir insanın sergileyeceği davranıştır. ‘Siz görmediniz, bilmiyorsunuz’ lafı ise arkası boş olduktan sonra bir anlam taşımıyor. Bu cümleyi kurduktan sonra, bu cümlenin arkasını doldurabilmeli insan. Cümlelerinde tıkanıklık yaşıyorsa, demek ki söylemek için söylüyor, o kadar. Çünkü baktığınız zaman tartışılan konu; fiyatların artışı ve alım zorluğu… Bunu geçmişe bağlayıp da neden sonunu getiremiyorlar? Geçmişe bağlamak başlı başına saçmalıkken bir de yarıda tıkanmaları cehaletin zirvesinde olduklarını tartışılmaz şekilde gösteriyor. Saldırganlığa ve öfkeye gerek duymadan da tartışmak mümkün. Niçin dinlemeyi bilmiyorlar? Bazen gençler de dinlemeden konuşuyor. Niçin dinlemekten aciziz? Farklı düşüncelerdeki insanların, bu doğal bir durum olmasına rağmen, sanki herkes aynı fikirde olmalıymış gibi davranıp, karşısındaki da onun gibi düşünmeyince öfkelenmesi çok şuursuzca bir davranış. Ha bir de ‘telefonunu çıkar’ muhabbeti varmış. Ona da bir şeyler söyleyeyim. Kaçak, ikinci-üçüncü el, borçla öyle ya da böyle bir şekilde alınan bir telefona, neden çok zengin insanlar dışında başkası sahip olamazmış gibi konuşuluyor? Özellikle o yaşlılar böyle düşünüyor. Sadece büyük iş adamları mı alabilir bu telefonları? Yine başka bir röportajda bir arkadaşımız, telefondan alınan vergi oranından ve birim fiyatından bahsediyor. O sırada tartışma içerisinde bulunan teyzemiz de “sen ‘fetöcü’ müsün? Ha ‘fetöcüsün’ seeen” diye bir yanıt veriyor. Bana çok garip geldi bu röportaj size de söylemek istedim. Yani akla mantığa sığmayacak bir çelişki. Bahsedilen konu, itham şekli, verilen cevap vesaire hepsi birbirinden bağımsız. Yine başka bir röportajda, yaşlı amcamız; ‘gençlerin elindeki en kötü telefon 3000 birim’ diyor ve ona cevaben şu söyleniyor; ‘en kötü telefonun 3000 birim olması sıkıntı zaten’. Bazı komedyenler de bu diyaloğa şöyle cevap vermiş; ‘2000 liraya da telefon var’ olayda değinilmek istenen noktaya bakın, bir de şu cevabı veren dar düşünceli insana… Temel ihtiyaçları lüks olarak göstermeye de başlamışlar ha. Suyunuz, ekmeğiniz var daha ne istiyorsunuz ki?
Ekleme Tarihi: 02 Aralık 2021 - Perşembe
Yiğitefe Şahin

SU VE EKMEK YETMİYOR MU(?!)

Öncelikle şunu belirtmek isterim; siyasetten anlamam, takip etmem, birini desteklemem hatta sevmem. Fakat şunu görebiliyorum -ki bunu da kimse inkâr edemez- ekonomi alanında bir şeyler iyi gitmiyor. Fiyatlar artıyor, geçim sıkıntıları artıyor, esnafta sıkıntılar büyüyor. Türk lirasının değer kaybettiği de yalanlanamayacak bir gerçek. Her neyse yazıda zaten ekonomiden bahsetmeyeceğim.

Bu sıralar çok artış gösteren bir sektör var. Röportaj… Özellikle sokak röportajları son zamanlarda sosyal medyada ve sokaklarda çoğu insanın ilgisini almış durumda. Bu röportajlara sosyal medyada rast geldiğimde, dikkatimi çeken birkaç bir şey var. Genelde gençlerin karşısında duran yaşlılar, hep sesini yükseltiyor artı olarak ‘siz görmediniz, siz bilmiyorsunuz’ gibi cümleler kullanıyor. Yanlış anlaşılmasın; ben haklıyı haksızı aramayacağım. Değineceğim birkaç nokta var sadece.

Röportajlarda konuşan yaşlı insanları oraya özellikle mi koyuyorlar? Yoksa gerçekten hepsinin bağırması bir tesadüf mü? Ben bu bağırmaları şöyle değerlendiriyorum; haksız olduğu durumda, diğer konuşanların sesini, kendi sesi ile bastırarak, haklı olduğu izlenimini yaratmaya çalışıyor. En son rast geldiğim röportajda; genç arkadaşımız kibar bir şekilde ‘sen beni dinle, ben de seni dinleyeceğim’ diyerek konuşmasına başlıyor ve 2-3 kelime ettikten sonra yüksek bir sesle sözünü kesiyor. Bu saygısızlıktır. Yaşın değil edebin, ahlakın önemli olduğu noktadır. Aklı noksan olanın yapacağı bir davranıştır bu. Haksız olan insan konuşturmaz haklı olanı… Bağırır, çağırır, sesini bastırır. Haklı veya haksız kim bilemem ama bu ancak haksız bir insanın sergileyeceği davranıştır.

‘Siz görmediniz, bilmiyorsunuz’ lafı ise arkası boş olduktan sonra bir anlam taşımıyor. Bu cümleyi kurduktan sonra, bu cümlenin arkasını doldurabilmeli insan. Cümlelerinde tıkanıklık yaşıyorsa, demek ki söylemek için söylüyor, o kadar. Çünkü baktığınız zaman tartışılan konu; fiyatların artışı ve alım zorluğu… Bunu geçmişe bağlayıp da neden sonunu getiremiyorlar? Geçmişe bağlamak başlı başına saçmalıkken bir de yarıda tıkanmaları cehaletin zirvesinde olduklarını tartışılmaz şekilde gösteriyor. Saldırganlığa ve öfkeye gerek duymadan da tartışmak mümkün. Niçin dinlemeyi bilmiyorlar? Bazen gençler de dinlemeden konuşuyor. Niçin dinlemekten aciziz? Farklı düşüncelerdeki insanların, bu doğal bir durum olmasına rağmen, sanki herkes aynı fikirde olmalıymış gibi davranıp, karşısındaki da onun gibi düşünmeyince öfkelenmesi çok şuursuzca bir davranış.

Ha bir de ‘telefonunu çıkar’ muhabbeti varmış. Ona da bir şeyler söyleyeyim. Kaçak, ikinci-üçüncü el, borçla öyle ya da böyle bir şekilde alınan bir telefona, neden çok zengin insanlar dışında başkası sahip olamazmış gibi konuşuluyor? Özellikle o yaşlılar böyle düşünüyor. Sadece büyük iş adamları mı alabilir bu telefonları? Yine başka bir röportajda bir arkadaşımız, telefondan alınan vergi oranından ve birim fiyatından bahsediyor. O sırada tartışma içerisinde bulunan teyzemiz de “sen ‘fetöcü’ müsün? Ha ‘fetöcüsün’ seeen” diye bir yanıt veriyor. Bana çok garip geldi bu röportaj size de söylemek istedim. Yani akla mantığa sığmayacak bir çelişki. Bahsedilen konu, itham şekli, verilen cevap vesaire hepsi birbirinden bağımsız. Yine başka bir röportajda, yaşlı amcamız; ‘gençlerin elindeki en kötü telefon 3000 birim’ diyor ve ona cevaben şu söyleniyor; ‘en kötü telefonun 3000 birim olması sıkıntı zaten’. Bazı komedyenler de bu diyaloğa şöyle cevap vermiş; ‘2000 liraya da telefon var’ olayda değinilmek istenen noktaya bakın, bir de şu cevabı veren dar düşünceli insana… Temel ihtiyaçları lüks olarak göstermeye de başlamışlar ha. Suyunuz, ekmeğiniz var daha ne istiyorsunuz ki?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.