Rengârenk Bir Kaos: Marakeş
Fas'ın kalbi, dünya turizminin göz bebeği, kırmızı/pembe tonlu binalarla kızıl günbatımlarının çevrenizi sardığı Marakeş, zamanla kavga etmeyenlerin şehri. 11. yüzyılda temelleri atılmış bu şehir hem Berberi hanedanlıklarının, hem de İslam dünyasının en önemli merkezlerinden biri olmuş. Geçtiğimiz yıl ise 4 milyon turistin ziyaret ettiği şehir Kuzey Afrika'nın en çok ilgi gören merkezlerinden biri. El işçiliğinin, sanatın hala çok kıymetli olduğu bu şehir her köşesinde göreceğiniz ahşap oyma ustaları, dericiler, mozaikçilerle adeta bir açık müze.
Marakeş'in kaotik ama ritmik meydanı Jemaa el-Fnaa, adım atar atmaz sizi neredeyse rüya gördüğünüze ikna ediyor. Bir yanda meddah gibi hikaye anlatıcıları, bir yanda kaval ile yılan oynatanlar, bir yanda Atlas Dağları'ndan getirdikleri maymunlarla turistlerin ilgisini çekmeye çalışanlar, dansçılar ve müzisyenler, çeşit çeşit yemek standları, sokak şans oyunları ve hatta diş çeken bir amcanın küçük seyyar masası... Öyle bir havası var ki bu meydanın, kafanızı nereye çevirseniz bir film sahnesi gibi. Tam olarak da bu "havasından" UNESCO Dünya Mirası Listesine girmiş. Yani mimarisinden, taşından, toprağından değil, sokaktaki kültürel etkileşimden, atmosferinden dolayı "Sözlü ve Somut Olmayan Kültürel Miras" statüsünde korunmaya alınmış. Bana Sultanahmet'i, Eminönü'nü anımsatan bu meydan, özellikle Avrupalı turistler için oldukça ilgi çekici. Avrupa'nın düzenliliğinin ve sıradanlığının tamamen dışında, sürprizlerle dolu bir film platosu gibi. Jema el-Fnaa meydanı, Marakeş'in "medinasında", yani, eski şehir kısmında. Sanırım Marakeş'e turistik gezi yapanların, ya da belgesellerden izleyenlerin kaçırdığı en büyük nokta bu. Tüm Marakeş'in, hatta tüm Fas'ın bu büyük meydan gibi olduğunu sanmaları. Turistik olan kısım, medina, eski şehir kısmı olduğu için görülecek her şey geleneksel ve bozulmamış, yenilenmemiş. Fakat medinadan dışarı çıktığınızda lüks otellerin, gece kulüplerinin, bar ve kafelerin olduğu semtlerde modern bir şehir havasını da yakalayabilirsiniz. İşte bu açıdan İstanbul'a pek benzer, Sultanahmet'i de var, Nişantaşı'sı da.
Marakeş'in esnafı size daha alışverişe başlamadan o leziz nane çayından ikram eden, güler yüzlü, hoşsohbet insanlarla dolu. Alışveriş yaparken bir Türk olarak kullanacağınız en önemli kartınız pazarlık. Fakat Türkiye'deki gibi bir pazarlık payı düşünmeyin! Yeteneğinize bağlı olarak verilen fiyatı neredeyse yarısına indirebilirsiniz. Ama zaten Türk olduğunuzu duyan esnaf size anında kardeş ülkeden gözüyle bakacak, çok da ısrarcı olmayacaktır. Fas misafirperverliği daha önce hiçbir yerde görmediğim türden bir misafirperverlik. Tüm milletlere karşı gönülleri bol fakat din ve Türk dizilerinin etkisiyle bizi gerçekten seviyor, kültürümüzü tanıyorlar.
Her köşesi başka sürprizlerle, başka hayatlarla dolu; insanı hem yoran hem de büyüleyen bu şehir sanki bir zamanda yolculuk deneyimi gibi. Vizesiz ziyaret edebileceğiniz hem havası hem de insanı sıcak bu ülkede, Jema el-Fnaa'daki küçük gösteriler için cebinizde bozukluk bulundurmayı, nefis baharat karışımlarından almayı ve labirentleri andıran hediyelik çarşılarında kaybolmayı unutmayın...