Cumhuriyet’in ilk yıllarına, 94 yaşındaki Bulancaklı Koca Murat’la yolculuk!
Nam-ı diğer “Koca Murat…” O, bir dönemin canlı belleği. Çocukluk yıllarında yaşadığı o eski Cumhuriyet Bayramı coşkusunu, omuz omuza verilen kasaba kültürünü ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e duyduğu sarsılmaz bağlılığı kendi ağzından dinledik. Koca Murat'ın gözleri uzaklara dalıp giderken, o günleri şu sözlerle özetliyor; “Evler, sokaklar, meydanlar bayrakla donatılırdı. Fener alayları sabaha kadar sürerdi. O ruh, o heyecan artık yok”
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızın 102. Yılında yaptığımız bu özel röportaj, bir dönemin siyasi atmosferine, coşkusuna ve unutulmaya yüz tutmuş yerel geleneklerine güçlü bir ışık tutuyor. Murat Amca’ya sadece tek bir soru sorabildik.
Çünkü biliyorduk ki, tek bir soruya sığdıracağı cevap, tüm yaşadıklarının kendi sözleriyle, bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçişi olacaktı. Biz onu dinlemeye doyamadık, o ise anlatmaya...
Koca Murat’ın dilinden, kaybolan Cumhuriyet ruhu ve Bulancak’ın o eski günleri...
“Cumhuriyet Bayramı gelecek diye seviniyorduk”
“Cumhuriyet Bayramları benim çocukluğumda 1930 ve 40’lı yıllarda bambaşkaydı” diye konuşan Murat Karaibrahim; “Şimdi yok o coşku. Çocukken Cumhuriyet Bayramı gelecek diye seviniyorduk, kutlama heyecanı vardı. Şimdikiler daha farklı, o zamanın heyecanını tutmuyor… Fener alayları tertip edilirdi. Oyunlar oynanırdı, gece sabaha kadar eğlenilirdi. Havai fişekler atılırdı Cumhuriyet Bayramı’nda. Meydanlarda konuşmalar yapılır, bayram günü belediye başkanının huzurundan geçiş töreni yapılırdı. Büyük hazırlıklar yapılırdı. Şehir baştanbaşa Türk bayraklarıyla donatılırdı. Evlerde, dükkânlarda, iş yerlerinde, sokaklarda her yer bayraktı. Davul zurna eşliğinde millet sabaha kadar fener alayları yapardı. Cumhuriyet Balosu düzenlenirdi. Annem de babamı alır giderdi. Yeni şölenler, yeni elbiseler giyilirdi. Gece yarısı gelirlerdi eve. Hakikaten bir bayram coşkusu vardı. Şimdi yok o. Ben aşağı yukarı 15-20 seneden beri öyle bir şeye şahit olmadım. Meydana bayram günü gelirler, Kaymakam, Belediye Başkanı konuşma yapar, çocuklar gelir, biter… Artık böyle bir neşe yok.
Atatürk, Türkiye'nin kurucusu, kurtarıcısıydı. İstiklal Savaşı döneminde Yunan ordusu İzmir’i, Bursa’yı aldı, ta Afyonkarahisar’a kadar geldi. İngiliz donanması Sarayburnu'nda demirlemişti. O zamanki Padişah Vahdettin ve Damat Ferit Paşa, en sonunda İngilizlerle beraber Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldılar. Güneyde Fransızlar vardı. Doğuda Kazım Karabekir Paşa. Gazi Mustafa Kemal, orduların başkomutanıydı. İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy... Bir insanın iki elinin on parmağı kadar sayabileceği generallerle beraber İstiklal Savaşı başladı” ifadelerini kullandı.
“Atatürk’ün sevgisini silemezsiniz”
“Atatürk Türkiye'nin kurucusuydu, kurtarıcısıydı. Halkın kalbinden Atatürk’ün sevgisini silemezsiniz” ifadelerini kullanan Koca Murat, “Ben İnönü'ye de laf söyletmem. 1954 seçimlerinde Eskişehir'de büyük bir kalabalık varken, bir kız çocuğu İnönü'ye "Bizi aç bıraktın" diye bağırdı. İnönü onu kürsüye çıkarttı, yanaklarından öptü ve dedi ki: "Evet, sizleri elbisesiz, aç bıraktım ama annesiz, babasız bırakmadım." İşte İnönü buydu. Bir defa geldiğini hatırlıyorum Bulancak’a seçimlerden dolayı. Rahmi Bey'in köşesinde karşıladılar İnönüyü. Hala gözümün önündedir Dündar Oğuz Kemal Dayı, İnönü’yü sırtına almak istedi, zorla aldılar elinden. Konuşma meydandaydı. Nail’in fırınının oradan biz İnönü’yü dinledik. Burası küçük bir kasabaydı. Belirli aileler vardı. Şehir zamanla diğer mahallelerin katılmasıyla gelişti. O zamanlar 5-6 tane manav, 2-3 tane fırın vardı. Herkes birbirini tanırdı, komşuluk vardı. Evlere gitme gelme vardı. Şimdi Bulancak'ın 80 bin nüfusu varsa, en az 60 bini köyden gelenler. Yerli ailelerin çoğu Bulancak'ı terk etti. Düğünler bile 3 gün sürerdi. Yağlı pide yaptırırdık. Yuvarlak hamal ekmeği yaparlardı, Ramazan pidesi gibi. Elektrik Osman Bey’in zamanında geldi. Genç kızlar birbirlerinin evine gelir, gaz lambası eşliğinde el işi yaparlardı. Aileler arasında siyaset yapılırdı ama samimiydi ilişkiler, herkes birbirini bilirdi. Gençler Cumhuriyet’in değerlerini bilsinler. Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu, nasıl savaş verildiğini, nasıl mücadele edilip bu günlere geldiğinin hesabını yapsınlar. O ona küsmüş, bu buna dargınmış... Bıraksınlar bu dargınlıkları. Evvela vatan! Mühim olan Türkiye Cumhuriyeti'ni nasıl devam ettirebiliriz diye düşünmektir. Öyle parti kırgınlığı olmaz. Ben 94 yaşıma geldim. Kalbime kin ve kötü niyet koymam. Birisi bana hakaret ederse anında karşılık vermem, beklerim. Yemek konusunda da dikkatliyim. Öyle yağlı, çok yemek yemem. Sulu yemekleri tercih eder, az yemeğe özen gösteririm. Şu an 9 seneden beri (kalp ameliyatından sonra) kalbimden de pek bir sorunum yok. Eski hatıralarla yaşıyorum. Onlar gözümün önünden sinema şeridi gibi geçiyor. Babamla, arkadaşlarımla olan dostluklarımız aklıma gelir. Çocukluk, askerlik, okul hatıraları... Unutulacak günler değiller”